Ülkemizde gerçekten ''ucube'' işler oluyor. Sanatın içine tükürülüyor, sanatçının yaptığı eserler aşağılanıyor. Bir ilimizde, anlamlı bir yerde, anlamlı bir heykel dikiliyor, hem de bir sanat eseri. Sözleşmeler yapılıyor belediye ile sanatçı arasında protokol imzalanıyor. İnşasına başlanılıyor ve paralar harcanıyor.
Tarih boyu yer yüzünde böyle bir şey ilk kez görülüyor diyebilirim. Bir başbakan, sanata olan kinini ve nefretini hakarete varan sözlerle ifade ediyor.Bunu nefretinden mi, yoksa oy kaygısı yüzünden mi yapıyor o da belli değil. İster istemez insanı düşündürüyor bu tablo. Gerçekten bu ülke demokrasiyle mi, yoksa otokrasiyle mi yönetiliyor. Bunu düşünmemek elde değil. Yasa, hukuk yok mu bu ülkede. Birileri istemedi diye, bu emek ve sanat eseri heba mı edilecek. Başbakan bu ziyanı cebinden mi karşılayacak? Bu paralar o ilin insanlarının vergileri ile karşılanmışsa, o insanların karar vermesi gerekmiyor mu?
Suçlarının ne olduğunu dahi bilmeyen bazı bilim adamları, gazeteciler ve bazı askerler yıllardır yargısız infaz gibi, tutuklu olarak hapislerde çürütülüp, özgürlükleri gasp edliyor. Öte yanda, yüzlerce insanları katleden tarikat canilerini, hem de müebet hapislileri dışarı salıyorlar. Toplumun adalete ve hukuka olan güvenini sarsıyorlar. Bu olumsuzluğu da hukukçulara yüklüyorlar.
Bu ülkede sanki ''ileri demokrasi''nin nimetlerinden her kes yararlanıyormuş gibi, özgürlükler sonuna kadar kullanılıyormuş gibi, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mubarek'e öğütler veriliyor. Bir insanın birisine öğüt vermesi için dediklerini uygulaması gerekiyor.
Tek adam yönetimi bu olsa gerek. Her şeyi ben bilirim, her kes dediğimi yapacak, benim dediğim olacak, her şey benim emrimde olacak. Tüm bunlar adım adım yürütülürken, topluma verilen talkımla, ''iler demokrasi''den bahsediliyor, özgürlük teraneleri okunuyor ve yoksulluk, sefalet, işsizlik ayukaya çıkmışken ekonomik kalkınmadan bahsediliyor.
Tek partili döneme dönüp baktığımızda, toplumu sosyo ekonomik yönden ileri götüren yapılanmalar ve yasalar hızla inşa edilip, uygulanırken, yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden yeni bir devlet inşa edilirken toplum mutlu ve umutluydu. Devrim yasaları, inşa edilen demokrasi ve kalkınma modelleri, kalkınmış ülkeleri bile kızkandırıyordu. Bu günün yöneticileri, bu ülkenin kurtarıcısı ve mimarı olan Atatürk'ü doğrudan olmasa bile, dolaylı olarak diktatörlükle suçlamaktadırlar. Bu gibi insanlar Atatürk'ü anlamadıkları gibi, bu gibi konularda onun onda biri bile olamazlar.
Ülkemizin bulunduğu coğrafya jeopolitik yönden üç kıtanın üçken kavşağındadır.Tarih boyu Anadolu topraklarında yaşayan topluluklar büyük savaşlar ve sıkıntılar yaşamışlardır. Emperyalizmin ve geri kalmışlığın acılarını, sıkıntılarını büyük bedellerle ödemişlerdir, anlaşılan ödemeye de devam edeceklerdir. Bu ülkenin aydın insanları olark bize düşen görev, her olumsuzluğa direnip, halkımıza olup bitenleri ve doğruları anlatmaktır. İnançlarını siyasete alet edip, oy avcılığı için kullanan zihniyetleri iyi anlatmaktır. Siyasete alet edilen inançların zarar görebileceğini iyi kavratmaktır. Bu iş biraz emek ve meşakat ister. Sonuç yüz yıllık yatırıma bedel olur.
6 Şubat 2011 Pazar
25 Ocak 2011 Salı
Şiir
ACI YERİNE
Duygularda gül açsa
Açsa yüreklerde gonca gonca
Esse rüzgâr tül tül
Dağılsa dört bir yana kokusu
Yüreklerden kin kalksa
Sevgi yeşerse yerine boy boy
Çiçek çiçek koksa insan elleri
Gülden alsa rengini
Tüm yanaklar gamze gamze gülücüklü
Işıldasa tüm duygu ve düşünler
Gün ışığı gibi ışıl ışıl
Çocuklar olsa hep el ele
Coşup oynasa özgürce
Unutup acıları tadıyla
Bal tadını tatsa yaşamda
Tüm canlılar dünyada
26.06.1986
Orhan KOCADAĞ
24 Ocak 2011 Pazartesi
Bilim adamlığı ötesinde İnsan Mehmet Haberal
Bilim adamlığı ötesinde
İnsan Mehmet Haber
Ben emekli sağlık memuruyum.1971 yılından beri Yalova’da yaşıyorum. Bu süre zarfında Sayın Haberal’la iki kez karşılaşma olanağım oldu.
Sayın Haberal’ı iki kez görmüştüm. Bir kez Yalovalılar’ın ve Ankaralılar’ın çok iyi tanıdıkları çağdaş, örnek bir Türk kadını olan rahmetli ‘’Cici Anne’’ Sayın Ayşe Mukadder Koçalı’nın evinde, bir kez de vefatında…
Sayın Haberal, ‘’Cici Anne’’yi çok seviyor; büyük değer veriyor ve sağlığı ile de yakından ilgileniyordu.
Biraz ‘’Cici Anne’’den bahsetmek istiyorum.
‘’Cici Anne’’ Atatürk’ün berberi olan Hasan Tahsin Koçalı’nın eşi oluyordu. Ayrıca ‘’Cici Anne’’ ve eşi, Kurtuluş Savaşı’nda Trakya ve İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane geçiren kahramanlarımızdır.
Çok sosyal, aktif ve birikimli bir insandı. Bütün mal varlığını hayır ve eğitim kurumlarına bağışlamıştı. İnsan onunla sohbet etmeye doyamıyordu. Tüm kitaplarını Yalova Lisesi’ne bağışlayıp, kütüphanenin oluşmasında maddi yardımda da bulunmuştu. Bugün Yalova Lisesi Kütüphanesi’nin adı ‘’Cici Anne Kütüphanesi’’ olarak anılmaktadır.
Sayın Haberal ile, ‘’Cici Anne’’nin evinde karşılaştık. Onun sağlığı ile ilgilendiğimi öğrenince sevinmiş; ‘’En ufak rahatsızlığında haberim olsun, hemen ambulans gönderirim’’ demişti.
İkinci karşılaşmam 11 Eylül 1994 tarihinde’’Cici Anne’’nin vefatında oldu. Bir hekim ve saygın bir bilim adamı Sayın Haberal’a o güne kadar olan saygım ve hayranlığım bir kat daha arttı. ‘’Adam gibi adam’’, insan Haberal’ı o gün tanıdım.
Ona sadece benim mi hayranlığım artmıştı? Hayır,cenazeye katılan herkesin… İnsan Haberal, cenazenin defnedildiği anda, ceketini çıkararak, bir delikanlı çevikliği ile mezarın içine atlamış, çok sevdiği ‘’Cici Anne’’sini elleri ile mezara indirmiş, mezar tahtalarını o usta elleri ile aralıksız dizmişti. Bütün Yalovalılar’ın ‘’Helal olsun’’ diye kendi aralarında konuşup,takdirlerini belirttiklerini hatırlıyorum.
Böyle bir insanı tanıdığım için çok mutluyum. Suçsuzluğuna adım gibi emin olduğum, özgürlüğüne kavuştuktan sonra, Sayın Haberal’ın ziyaretine gidecek, ‘’Cici Anne’’ ile değişik zamanlarda çekilmiş elli kadar orijinal resimlerini takdim edeceğim. O günleri dört gözle bekliyorum. (O fotoğrafların birkaçı sayfalarda yer almıştır.)
Bir konuya ayrıca değinmeden geçemeyeceğim.
Yine ‘’Cici Anne’’nin evinde, ölümünden bir veya iki yıl önce idi…1966 Varto depreminde tanıştığım Gazeteci Yazar Sayın Mete Akyol’la karşılaşmıştım. ‘’Cici Anne’’ ile röportaja gelmişti. O günkü sevincimi ve heyecanımı da anlatamam.
Yazan: ORHAN KOCADAĞ- Yalova
Şiir
SENİ YAZMAK
Seni kalbime yazdım önce
İnce ince
Sonra şiire yazdım
Dize dize
Güfte yazdım senin için
Deste deste
Melodisi sesin oldu
Bakışların bestesi
Ruhumu sardın
Gökkuşağı renklerinle
Bu salt bizim değil
Olsun tüm sevenlerin şarkısı.
27.12.2010
Orhan Kocadağ
Uğur Mumcu anısına
SAKINCASIZ
Sakıncalı Piyadem
Sen gideli on yıl oldu
Özlemin katmer katmer
Hainler hâla pusuda
Kırılmış kalemin
Yüreğimizde hançer gibi
Akan kan seninle kalmadı
Kışlalı ve niceleri
Yolunun yolcusu kanlarıyla
Failleriniz hâla meçhul
Seni anıyoruz her yıl
O sevdiğin kırmızı karanfiller
Süslüyor yanan mumlar içinde resmini
Işık saçıyor yazdıkların
Yürek katıyor yüreklere sesin
Seni anıyoruz içimiz buruk
Ruhi Su’yu dinliyoruz
O sevdiğin türkü
‘Ankara’nın taşına bak’
Hüzün yüklüyüz hâla
Resimlerin ATATÜRK’le yan yana
Sen rahat uyu
Ey sakıncasız generalim.
24.10.2003
Orhan KOCADAĞ
22 Ocak 2011 Cumartesi
Buruk Bir Açılış Töreni
Yalova’da Başken Üniversitesine bağlı modern bir Diyaliz Merkezi açıldı. Daha önce bu merkez 27 Aralık 1997 tarihinde,Yalova’ya sekiz km. mesafede, Elmalık Köyüne açılmıştı.
O günden bugüne kadar aralıksız Yalovalılara ve çevresine büyük hizmetler vermiş olan bu Diyaliz Merkezi artık Yalova’nın bir mahallesinde, dört katlı, modern bir binada hizmet verecektir.
O ilk açılışta Sayın Prof.Dr. Mehmet Haberal da vardı. Modern, daha donanımlı, dört katlı bu yeni binanın açılışında tüm gözler Sayın Prof.Dr.Mehmet Haberal’ı aradı. Ama o yoktu. 550 gündür suçunu bilmeden tutuklu olarak yatıyor. Orda bulunanların gözlerinden okunuyordu bu buruk açılış töreni sevinci. Başkent Üniversitesi Rektörü Sayın Prof.Dr. Kenan Aras açılış töreninde yaptığı konuşmada bu burukluğa değindi.
Daha büyük yerleşim birimleri dururken, neden Yalova diye akıllara bir soru geliyor. Başkent Üniversitesi her türlü riski göze alarak, yıllar önce Yalova’ya diyaliz merkezi açtırıyor. Ben bu gerekçeleri tahmin edebiliyorum. İlk nedeni, ‘Yalova benim Kentimdir’ diyen Atatürk’ün anısına, ikinci nedeni çok sevdiği Cicianne lakabı ile anılan rahmetli Mukadder Koçalı (Koçak) anısına, bu güzide Diyaliz Merkezi Yalovalılara hizmet vermektedir. Diyaliz Merkezin ikinci katındaki ilk ünitenin adı, Ciciannenin çerçeveli büyük bir gençlik resmi ile, ‘(Cicianne) Mukadder Koçak’ yazılı bir tabela asılıdır. Böylelikle Sayın Haberal iki insana karşı duymüş olduğu sevgisini böyle bir hizmet vefasıyla yaşatmış oluyor.
Bu sevginin ve hizmetin bilincinde olan Yalovalılar, Sayın Haberal’ın bir an önce özgürlüğüne ve sağlığına kavuşarak, çok sevdiği mesleğine dönmesini diliyor. Ekim-2010
Orhan Kocadağ
Emekli Sağlık Memuru
YALOVA
Buruk Sevinç
Buruk bir sevinç yaşıyoruz.
Amerikan Cerrahlar Birliği 100 yıllık tarihlerinde, ilk defa bir Türk Cerrahına ödül veriyor. Bu sıradan bir olay değil. Öncelikle bu ödülden dolayı Sayın Hocamız Prof.Dr. Mehmet Haberal’ı kutluyoruz. Bizler de bu habere buruk olarak sevindik.
Dünyanın kıskanarak hayran olduğu böyle bir dehayı 500 küsür gündür sorgusuz, mesnetsiz, sudan bahanelerle, yargısız infaz şeklinde, özgürlüğünden ve çok sevdiği mesleğinden mahrum bırakılarak, içerde tutup,cezalandırıyorlar. Bu insanın suçu ne diyoruz ve isyan ediyoruz. Her kes suçsuz olduğunu biliyor ve bunu dile getiriyorlar.
Cumhurbaşkanı bile gecikmiş adalet adalet değil diyor ve isyan ediyor. İktidar kanadından da tutukluluğun infaza döndüğü sesleri yükseliyor.
Ama buna rağmen ne hikmetse Sayın Haberal ve gibilerin ne suçu söyleniyor ne de bırakılıyorlar.
Bu ülke akıl tutulmasına mı uğradı. Kendi kendimizin düşmanı mı olduk. Bu kadar duyarsız, umursamaz bir toplum mu olduk ne. Kendi değerlerimizin kıymetini bilmiyor ve sahip çıkmıyoruz.
Okuyanlarımız bile düşünebilme yetisini yitirdi mi diye düşünüyorum. Böyle bir durum uygar bir ülkede olsa yer yerinden oynardı. Gerçekleri göremeyecek kadar kör ve duyamayacak kadar sağır bir toplum muyuz?
Sayın Haberal içerdeyken bile okyanus ötesinden büyük bir ödül alıyor, bu medya hazretlerinin gıkı bile çıkmıyor.
Bu mu sizin haber anlayışınız? Bu mu bizim tarafsız medyamız? Bu mu adalet, bu mu demokrasi?
Merhum İsmet İnönü'nün, meşhur sözü kulaklarımızda çınlıyor, öfkeyle dudaklarımızdan fırlıyor:
''Hadi canım sen de...''
(Başkent Üniversitesi Kültür yayını BÜTÜN DÜNYA dergisi KASIM 2010 sayısından)
Orhan Kocadağ
Emekli Sağlık Memuru
Amerikan Cerrahlar Birliği 100 yıllık tarihlerinde, ilk defa bir Türk Cerrahına ödül veriyor. Bu sıradan bir olay değil. Öncelikle bu ödülden dolayı Sayın Hocamız Prof.Dr. Mehmet Haberal’ı kutluyoruz. Bizler de bu habere buruk olarak sevindik.
Dünyanın kıskanarak hayran olduğu böyle bir dehayı 500 küsür gündür sorgusuz, mesnetsiz, sudan bahanelerle, yargısız infaz şeklinde, özgürlüğünden ve çok sevdiği mesleğinden mahrum bırakılarak, içerde tutup,cezalandırıyorlar. Bu insanın suçu ne diyoruz ve isyan ediyoruz. Her kes suçsuz olduğunu biliyor ve bunu dile getiriyorlar.
Cumhurbaşkanı bile gecikmiş adalet adalet değil diyor ve isyan ediyor. İktidar kanadından da tutukluluğun infaza döndüğü sesleri yükseliyor.
Ama buna rağmen ne hikmetse Sayın Haberal ve gibilerin ne suçu söyleniyor ne de bırakılıyorlar.
Bu ülke akıl tutulmasına mı uğradı. Kendi kendimizin düşmanı mı olduk. Bu kadar duyarsız, umursamaz bir toplum mu olduk ne. Kendi değerlerimizin kıymetini bilmiyor ve sahip çıkmıyoruz.
Okuyanlarımız bile düşünebilme yetisini yitirdi mi diye düşünüyorum. Böyle bir durum uygar bir ülkede olsa yer yerinden oynardı. Gerçekleri göremeyecek kadar kör ve duyamayacak kadar sağır bir toplum muyuz?
Sayın Haberal içerdeyken bile okyanus ötesinden büyük bir ödül alıyor, bu medya hazretlerinin gıkı bile çıkmıyor.
Bu mu sizin haber anlayışınız? Bu mu bizim tarafsız medyamız? Bu mu adalet, bu mu demokrasi?
Merhum İsmet İnönü'nün, meşhur sözü kulaklarımızda çınlıyor, öfkeyle dudaklarımızdan fırlıyor:
''Hadi canım sen de...''
(Başkent Üniversitesi Kültür yayını BÜTÜN DÜNYA dergisi KASIM 2010 sayısından)
Orhan Kocadağ
Emekli Sağlık Memuru
Yaşananları Duydukça
Yaşananları duydukça, okudukça insanlık adına utanıyorum. Umutla, sabırla bekliyorum, erkleri ellerinde tutanlardan biri çıkıp desin ki ne yapıyorsunuz ey görevliler. Yetkilerinizi niye kötüye kullanıyorsunuz diyen yok. Görevinden alınan yok. Adeta sağır sultan kesilmişler. İçten içe sanki seviniyorlar.
Ey hukuk, ey adalet, ey Türk yargısı böyle mi olacaktın. Bu bir linçtir, bu bir yargısız infazdır. Bu bir hüsumettir. Bu bir kin ve nefrettir. İki yıla yakındır suçunun ne olduğunu bilmeden dört duvar arasında tutulan ve ciddi sağlık sorunları ile mücadele veren değerli bilim adamımız Prof.Dr. Mehmet Haberal’ın suçu ne, öğrenmek istiyoruz.
Bu ülkede önce yargıçlar mı biat edecekti. Güvenimiz kalmadı artık hiçbir şeye.
‘Ey halkım’ diyen ve halkı için parçalanarak can veren Uğur Mumcu, yine aynı uğurda can veren Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Behice Üçok ve diğerleri, halkının aydınlanması ve karanlıklardan kurtulması uğruna şehit oldular, yetmedi mi. Ama artık yeter diyoruz. Halkına ve bilime hizmet etmekten, Atatürkçü olmaktan başka hiç bir suçu olmayan (Başka bir suçu olsaydı şimdi cezalandırılmıştı) Prof.Dr. Mehmet Haberal ve diğer kader arkadaşları için halk olarak sesimizi yükseltmeliyiz. Yeniden hukuku, adaleti, hukukçuyu ve yargıcı güvenilir hale getirmeliyiz. Çünkü hukuk her kese lazım. Hukuk tanımaza da, zalime de lazım.
Orhan Kocadağ
Emekli Sağlık Memuru
YALOVA
AK ve KARA
AK VE KARA
Işık Tanrı idi ilk doğarken
Yeryüzü Tanrıça
Ateş vardı
İnsan yokken yeryüzünde
Lav lav aktı
Güneşin karnından
Işık tüm renkleriyle
Gözünden aktı insanın
Renkler vardı
Milyonlarca
Işık ve cisim kadar
Kara vardı
Ak’la yan yana.
10.12.1994
Orhan KOCADAĞ
Uyanalım
UYANALIM
Sen ben zamanı değil
Uyanalım baharla
Cemreler düşsün önce
İçimize, kanımıza, canımıza
Coşalım ve kalkalım ayağa
Durmak vakti değil
Hatta koşalım
Samsun’dan güneş gibi doğan
Mustafa Kemal gibi
Yurdumuz yeniden yoksulluk
Ve cehaletin pençesinde
Bir nevi işgal gibi
Sızısı yüreğimizde
Başlatalım ikinci kurtuluş savaşını
Varıp anlatalım
Halkımıza ahvalimizi
Ev ev, kapı kapı
Güzel güzel
Güler yüzle
Yürüyelim hep beraber, el ele
Alalım iktidarı zalimlerin elinden
Baharda coşan tabiatın coşkusuyla
Yüreklerimizi ve emeklerimizi koyarak
Nutuk’tan alalım ilham
Eksiğimiz yok bizim
Liderimiz de bir Kemal
Sevecen ve candan
Yüreği insan sevgisiyle dolu
Oklarımızı takalım göğsümüze gururla
Yıldızlar kadar parlak
Bir birey kadar özgürce
Tekrar sosyal adaleti,
Evrensel hukuku yaşatalım bu ülkede
Halkla beraber yürüyelim baharda
El ele ve kardeşçe iktidara.
Orhan Kocadağ
07.01.2011 YALOVA
CHP Yalova Üyeleri'ne hitaben
Değerli üyemiz, kısaca kendimi size tanıtmak istiyorum. Muş- Varto doğumluyum. 1970 yılında Van Sağlık Kolejinden mezun oldum. Sırasıyla Samsun, İstanbul ve Yalova Sağlık Kurumlarında Sağlık Memuru olarak görev yaptım.
Bu süre zarfında İstanbul Plevne Lisesi, Anadolu Üniversitesi İş İdaresi lisans ve Tekrar Anadolu Üniversitesi Mesleki Ön Lisans Bölümlerini tamamladım. 1971 yılından beri Yalova’da yaşamaktayım. Evliyim ve iki çocuk babasıyım.
1996 yılında emekli olduktan sonra, bir dönem Atatürkçü Düşünce Derneği ve iki dönem CHP Yalova Merkez İlçe yönetiminde görevde bulundum. Bir süre yerel gazetelerimizde köşe yazarlığı yaptım. 2000 yılından beri MAG (Mahalle Afet Gönüllüleri) kuruluşunda eğitimli aktif üye olarak çalışmaktayım. Ayrıca bazı gazete, dergi ve antolojilerde şiirlerim yayımlandı. Halen partimiz Yalova Merkez İlçede Rüstempaşa Mahallesi sorumlusu olarak çalışmaktayım.
Değerli üyemiz, şimdi de İlimizden Cumhuriyet Halk Partisi Millet Vekili aday adayı olarak huzurlarınızdayım. Cumhuriyet Halk Partili bir ailenin çocuğu olarak, dürüst ve onurlu davranarak, iyi hizmetler verdiğime inanıyorum. Beni değerli takdirleriniz ve oylarınızla bu göreve laik görürseniz, partimizin ve partililerimizin emrinde olacağım. Sizlerle birlikte halkımıza ve ülkemize iyi hizmetlerde bulunacağımıza inanıyorum.
Özlemini duyduğumuz demokrasinin, barışın, sosyal hukuk devletinin, özgürlüklerin, güzelliklerin CHP’nin tek başına iktidarı ile yeniden inşasına inanıyorum. Size ve ailenize içten saygılarımı sunuyorum.
Bu süre zarfında İstanbul Plevne Lisesi, Anadolu Üniversitesi İş İdaresi lisans ve Tekrar Anadolu Üniversitesi Mesleki Ön Lisans Bölümlerini tamamladım. 1971 yılından beri Yalova’da yaşamaktayım. Evliyim ve iki çocuk babasıyım.
1996 yılında emekli olduktan sonra, bir dönem Atatürkçü Düşünce Derneği ve iki dönem CHP Yalova Merkez İlçe yönetiminde görevde bulundum. Bir süre yerel gazetelerimizde köşe yazarlığı yaptım. 2000 yılından beri MAG (Mahalle Afet Gönüllüleri) kuruluşunda eğitimli aktif üye olarak çalışmaktayım. Ayrıca bazı gazete, dergi ve antolojilerde şiirlerim yayımlandı. Halen partimiz Yalova Merkez İlçede Rüstempaşa Mahallesi sorumlusu olarak çalışmaktayım.
Değerli üyemiz, şimdi de İlimizden Cumhuriyet Halk Partisi Millet Vekili aday adayı olarak huzurlarınızdayım. Cumhuriyet Halk Partili bir ailenin çocuğu olarak, dürüst ve onurlu davranarak, iyi hizmetler verdiğime inanıyorum. Beni değerli takdirleriniz ve oylarınızla bu göreve laik görürseniz, partimizin ve partililerimizin emrinde olacağım. Sizlerle birlikte halkımıza ve ülkemize iyi hizmetlerde bulunacağımıza inanıyorum.
Özlemini duyduğumuz demokrasinin, barışın, sosyal hukuk devletinin, özgürlüklerin, güzelliklerin CHP’nin tek başına iktidarı ile yeniden inşasına inanıyorum. Size ve ailenize içten saygılarımı sunuyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)