2 Temmuz 2011 Cumartesi

Sivas Katliamını kınanak her insanın görevidir.

                                    SİVAS İLİ
                                      Sivas ilinde
                                      Sazım suskun artık
                                      Alevler içinde
                                      Canlarım yandı
                                      Duy ozanım duy
                                      Türkülerim ağıt, ağıt
                                      Duy Gültekinim, Hasretim
                                      Gör Pir Sultanım
                                      Sivas ili Sivas ili
                                      Canlarım kaldı sende
                                      Ellerim yakanda senin
                                      Çimen’e gül ekmiştim
                                      Curası kaldı sende
                                      Umut verdi yüreklere
                                      Yanarken bile
                                      Asımım kaldı sende
                                      Korudular, kolladılar
                                      Aydınları yakan ateşli elleri
                                      Sustular, sustular
                                      Utanmazlık çatladı
                                      Aymaz bir devrin elinde
                                      Sivas ili, Sivas ili
                                      Canlarım kaldı sende
                                      Al senin olsun
                                      Ağız ağız salyasıyla
                                      Sarıklı molla sürüsü
                                      Ver otuz beş canımı
Bir tekmil
Bir de Pir Sultanımı.
                  18.02.1995
                   Orhan KOCADAĞ




SİVAS YARASI


                                         ONLAR
                                         Onlar
                                         Çiçek çiçekti elleri
                                         Onlar
                                         Sevgi yüklüydü yürekleri
                                         Türkü vardı okunacak,
                                         Söz vardı söylenecek
                                         Dillerinde
                                         Saz vardı çalınacak,
                                         Şiir vardı yazılacak
                                         Ellerinde
                                         Onlar
                                         Salt otuz beş can değildi
                                         Sivas’ta yanan yüreklerimizle
                                         Onlar umuda yolcu
                                         Semahlar dönen fidanlardı
                                         Karanlığa ışık götürdüler
                                         Gülden kırmızı alevle
                                         Sevginin yeşerdiği yerde
                                         Banaz’da bir tutam sevdaya
                                         Yürek götürdüler ellerinde
                                         Onlar
                                         Öldüler dirile dirile…
                                                                   02.07.1995
                                                                   Orhan KOCADAĞ








27 Haziran 2011 Pazartesi

Paşalar yerine maşalar...

Gerçekler bazılarını acıtıyorsa bu iyi bir gelişme. Yazdıklarımdan ötürü, bakıyorum paşalar susuyor, maşalar konuşuyor veya konuşturuluyor. 'Fincancı katırları' ürkmüş mü?

Kendini gazeteci sanan bir kızcağız bana haddimi bildirmeye çalışmış. Yalakalıkla gazeteciliği karıştırmış.

CHP şahıs partisi, zümre partisi, dikta partisi değildir. Kimsenin babasının da malı değildir. Eleştirilere tahammülü olmayan CHP'li olamaz. Doğrular takdir edilir, yanlışlar eleştirilir. Eleştiriler olmadan doğrular bulunmaz. Eleştiri olmayan yerde demokrasi de olmaz.

Hadi yavrum, burda vızıltı yapma, başka kapıya.

26 Haziran 2011 Pazar

CHP Yalova Milletvekili 2. sıra adayı Alaattin Fitoz'a Yerel Basın yoluyla yanıtım.




YALOVA CHP aday adaylarından Orhan Kocadağ’ın açıklamaları.

CHP Yalova ikinci sıra Milletvekili adayı Sayın Alaattin Fitoz’un yerel basındaki açıklamalarını esefle karşıladım. Sayın Fitoz doğruları söylemiyor. Beş aday adayının seçimde çalışmadıklarını söylüyor. Her şeyden önce çalışmak, iki adayın peşine takılıp, çarşı Pazar gezmek değildir. Defalarca partiye de uğradım, seçim bürolarına da. Partim için çalıştım, evime parti bayraği ve Genel Başkanımızın posterini de astım. Karşılaştığımızda da yokmuşuz muamelesi gördüm. Özellikle Muharrem Bey açısından söylüyorum.

Peki, siz üzerinize düşen görevi yaptınız mı? Bu beş aday adayını çağırıp, görüşlerini ve gönüllerini aldınız mı? Onlara ihtiyacınız yokmuş gibi davrandınız. İnsanları karalamak bu kadar kolay olmamalıdır. Bunu ne yazık ki İl Başkanımız Sayın Cemil Fitoz da yapmadı. Hatta aday adayları ile görünmekten bile imtina etti.

Ayrıca Sayın Alaattin Fitoz aday adaylığını açıklarken, basın karşısında başvuru sürecinden önce aday adaylığını açıklayan (buna Sayın Muharrem İnce de dahildir.) dört aday adayını siyasi etiksizlik olarak niteledi.

Ayrıca Milletvekilimiz Sayın Muharrem İnce’nin de şovlarını terk etmesini öneriyorum. Haddini aşan söylemlerinin neleri kastettiğini çok iyi biliyoruz. Sıkışınca çark etmeyi de çok iyi becerdiğini de biliyoruz. Rahatsızlıklarını dile getirip, yönetim kademelerinden istifa ederek ayrılan on altı partili arkadaşımız için bu söz söylenmemiştir. Kaldı ki huzurlu çalışma ortamı bulmayanların istifa hakları da vardır. ‘’İrlandalılar’’sözünü yıllar önceden kimler, hangi kesim için kullandığını çok iyi biliyoruz. Seçim arifesinde İl ve İlçeden yirmiye yakın yöneticilerin neden istifa ettiklerinin iyi irdelenmesi gerektiğini vurguluyorum. Yıllardan beridir Yalova’da ne sıkıntılar yarattığı bilinmektedir.

Bu söylemini yıllardan beridir Alevi, Doğulu ve Güney Doğulu Kürt kökenli partili yurttaşlarımız için kullandığını herkes bilmektedir. Üç dönemdir şans eseri merkez yoklamaları ile sıralanıp, milletvekili oluyor. Hele bu dönem lidere verilen oylar sayesinde seçildi. Açık ve net olarak vurguluyorum ki, ‘’İrlandalılar’’ olarak nitelediği kesimin oyları ile seçildi.

Kendisine bir öneride bulunuyorum: Önce kendi köyünden muhtar adaylığını denesin. Seçilirse, ondan sonra CHP Genel Başkanlığına oynasın. Köyü olan Elmalık köyünde bin küsur seçmenin üç yüz küsur oyunu alabildi bu seçimde. Milletvekili olan bir adayın kendi köyünde tulum çıkarması gerekmez mi? Bu seçimde adayını hiç tanımadığı bir partinin adayına, bu köy seçmeni yedi yüze yakın oy vermiştir. Bu iş, başlı başına değerlendirilmesi gereken bir olay değil midir? Bu  öyle kolay bir iş değil. Bir iki şovla da olmaz. Köşe yazarlarından alıntılar yaparak, kürsüden bağırıp çağırarak genel başkan olunmaz. Hele bu dönem Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun rüzgârı olmasaydı Milletvekili olması mümkün değildi. Bu konuda Yalova’da bir anket yaptırmasını   öneriyorum.

Bu nedenle diyorum ki Sayın Muharrem İnce birilerinin maşası olmasın, çok çabuk gaza gelmesin ve yerini bilsin. ‘Yeni CHP değil, yeniden CHP’ söylemi, hizipçi ve statükocu CHP’yi geri getirmekle, CHP’yi bugünkü baraj sisteminin atlına düşürecektir. Bunu görmemek için bilgisiz olmak gerekir. 2003 yılında Yalova’da parti binasında 6-7 kişi ile yaptığı gizli toplantıyı anlatırsam kendisi için iyi olmaz. Bugüne kadar sustuysam, şöven tavır ve davranışlarını anlatmadıysam parti zarar görmesin diyedir.

Dilerim yeni tüzükle parti içi demokrasi gelişir ve dengeler rayına oturur, bu tür zihniyetler son bulur. Küçük olsun benim olsun, bir şey olunacaksa ben olayım anlayışı artık son bulmalıdır. Statükoculuğa, hizipçiliğe ve şövenizme son verilmelidir.

Bir konuya daha değinmek istiyorum. Bunu Yalova’da tüm CHP üyeleri iyi bilirler. Hatta Genel Merkez bile biliyor. Parti binası toplantı salonunda Genel Başkanlarımızın resimlerinin asıldığı bir köşe vardır. Orda eksikler olmasına rağmen, bir de fazlalık olarak en son bölüme de Sayın Muharrem İnce kendi resmi astırmıştır. Eleştirenlere de meydan okurcasına, ‘Hiçbir Allahın kulu o resmi oradan indiremez’ yanıtı olmuştur. Ayrıca parti binasındaki basın açıklamalarında da, ‘ölümüne  Yalova’dan adayım. Birinci sırayı hayal edenler avucunu yalasın’ söylemleri ile kendisinden başka yedi aday adayına meydan okumuştur. Ayrıca Yalova’da ön seçim olsaydı birinci sırayı da kendisi hayal edemezdi. O da bunu iyi biliyor. Seçim süresince, ‘Genel Başkalığa hazırlanıyorum, önümüzdeki kongrede Genel Başkan olacağım’ söylemleri Yalova’da yaygın. Biz komplo teorisyeni ve komplocu değiliz.

Bu nedenle diyorum ki, her kes kendini ve yerini iyi bilsin, CHP’ye yakışmayan söylem ve davranışlardan uzak dursun.

                                                                                 Orhan Kocadağ



30 Nisan 2011 Cumartesi

İNSANLARI TANIMAK

İnsanları tanımak gerçekten çok zordur. Ünlü Türk düşünürü ve bilge insan Hacı Bektaş Veli'nin o ünlü veciz sözünü anımsarım, insanları tanımaya çalışırken. ''Okunacak en büyük kitap insandır.''

Yıllar önce bir dostum, ''zaman olur kendimi bile tanıyamıyorum'' demişti. Bu söz üzerine biraz felsefe yapmıştık. Sonuca vardığımız ortak mantık, doğuştan her insanın bir egosu vardır. Birey, egosunu tatmin noktasında toplumsallık boyutunda ele alıp değerlendiriyorsa, o birey bencil değildir, toplumcudur. O kişiden insanlara zarar gelmez. Ancak kendi içinde bir boyutu ve sınırı vardır. Bu ölçü bireyin irade ve dayanma kapasitesiyle sınırlıdır. Psiko sosyal boyutları görecelidir bireyden bireye.

Geçenlerde o dostumla tekrar karşılaştık. Bir yerde oturup, aday adaylığımı değerlendirdik.'' Çok masrafın oldu mu?'' dedi. Dört beş bin cıvarında oldu dedim. ''Peki değdi mi?'' dedi. Kanımca değdi dedim. Her şeyden önce merkez yoklaması ile değil de, demokratik yöntem olan ön seçimle adaylar belirlenmiş olsaydı, daha rahat ve huzurlu olurdum. Daha da çok masrafım olsaydı, gözüm görmezdi. Ama yine de gözüm görmüyor ve rahatım. Değdi diyorum, çünkü çevremdeki insanları okuyup tanıdım. Yıllar önce yine bir sohpet anında söylediğim şözümü bana anımsattı. ''BİR İNSANI TANIMAK İSTİYORSAN, LAF DEĞİL, İCRAAT PAYLAŞACAKSIN.'' Ayrıca bir itirafta da bulundu. Meğer bu sözümü yazısı güzel olan birine yazdırıp, çalışma odasına astırmış. Bu durum beni ayrıca mutlu etti.

 Yıllarca sürecek yaşamimda, elde edemeyeceğim bilgi ve deneyimleri,  bu kısa süre zarfında, bu para ile elde ettim. Bu da bana yetti diyorum. 30.04.2011

29 Mart 2011 Salı

Orhan Kocadağ: Aday adaylığımı açıklamam

Orhan Kocadağ: Aday adaylığımı açıklamam: " 19.03.20011 günü CHP Ylova il binası toplantı salonunda saat 14.30 da dostlarımın ve partil..."

Aday adaylığımı açıklamam

         19.03.20011 günü CHP Ylova il binası toplantı salonunda saat 14.30 da dostlarımın ve partililerimizin katılımı ile, basın açıklamamı yaparak, aday adayı olduğumu ilan ettim. Prosödür gereği istenilen tüm belgelerimi hazırlamış, İş Bankası Yalova Şübesine adaylık harcımı yatırmış olmama ve 21.Mart tarihinde itibaren, 25 Mart tarihine kadadar aday adayların Genel Mrkeze başvurmaları gerektiği belirtilmesine rağmen, kendilerini gazeteci sanan, bazlarının sofra kırıntıları ile geçinen bazı türemeler, yaydıkları dedikodularla önümü kesmek istemişler. Güya benim aday adaylığım kabul edilmemişmiş. 30-40 trajlık gazete dedikleri paçavralarında birilerinin önerisiyle aday adaylığımı bu gerekçeyle yazmamışlarmış. Onlara çok ihtiyacım varmış gibi.
         Ulusal basında yandaş basın ve yalaka gazeteci olduğu gibi, mahalli  basında da birilerinin payandası gazete ve yalaka adamları vardır. Ne diyeceksiniz ki, bazı onursuzların geçim kapısı da böyle oluyor.
         23 Mart günü CHP Genel Merkezine uğrayıp, düzenlemiş olduğum dosyamı gururla teslim edip, teslim belgemi aldım. 27 Mart günü Anadolu Gösteri merkezinde saat 10.00 da Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile tüm aday adayları ile buluşması planlanmıştı. O toplantı için Ankara'da kaldım. Altı bin kişilik  gösteri merkezi tıklım tıklımdı. Genel Başkanımızın yaslı olmasına rağmen konuşkası ve performansı muhteşemdi. O atmosferi yaşamak gurur verici bir duygu.
         Aynı gün yalova'ya döndüm. Ben Ankara'da iken, eski İl Başkanlarımızdan Alaattin Fitoz 22 Mart günü aday adaylığını açıklamış. Yalova'da olmadığım için katılamamıştım. Hiç bir aday adayımızı kıskanmadan basın açıklamalarına etik olarak katıldım ve kutlayıp, başarılar diledim. Ne yazık ki gösterdiğim nezaketi çoğu aday adaylarından göremedim.
        Alaattin Fitoz'un basın açıklamasını mahalli gazetenin birinden okuyunca hayretlere düştüm. Doğrusu bu kadar ucuz polemik yapmayı kendisine yakıştıramadım. Sözlerini aynen aktarıyorum. ''Ben siyasi etik kurallarını harfiyen bilen ve uyan biriyim. Resmi başvuru yaptıktan sonra böyle bir açıklama yapmayı uygun gördüm. O diğer adayların tercihidir.'' Ya Alaattin Bey etikin kelime anlamını bilmiyor, ya da siyasi rakiplerine sözüm ona hakaret etmek istiyor. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ''etik''in kelime anlamı ahlak olarak geçiyor.Bundan da şu anlam çıkıyor, dosyayı teslim tarihinden önce aday adaylıklarını açıklayanlar siyasi ahlaksızlık yapmışlardır. Hiç yakışık olmadı. Dört aday adayı, dosyalarını teslim tarihinden önce aday adaylıklarını kamu oyuna açıkladılar, dört aday adayı da daha sonra açıkladılar. Etiksizlik bunun neresinde, anlamış değilim.
      Bu olumsuz tavırlardan şu sonucu çıkarıyırum, demek ki ben en güçlü adaylardan biriyim ve rakiplerim benimle uğraşıyorlar. Bu durum beni yıpratmıyor, bilakis biliyor ve güçlendiriyor.

ÖZGEÇMİŞİM


1949 Muş-Varto doğumluyum. 1970 yılında Van Sağlık Kolejinden mezun oldum. Sırasıyla Samsun, İstanbul, Yalova Sağlık Kurumlarında Sağlık Memuru olarak görev yaptım.1973 yılında Yalova’dan askere gittim.
         Bu süre zarfında İstanbul Plevne Lisesi, Anadolu Üniversitesi İş İdaresi bölümü lisans ve tekrar Anadolu Üniversitesi Mesleki Ön Lisans bölümlerini tamamladım.
         1971 yılından beri Yalova’da yaşamaktayım. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Bir de torunum var.
         1996 yılında emekli olduktan sonra, bir dönem Atatürkçü Düşünce Derneği Yalova Şubesi ve iki dönem CHP Yalova Merkez İlçe yönetiminde görevde bulundum. Bir süre de yerel gazetelerimizde köşe yazarlığı yaptım. 2000 yılından beri Yalova MAG DER (Mahalle Afet Gönüllüleri) kuruluşunda eğitimli aktif üye olarak çalışmaktayım. Ayrıca bazı gazete, dergi ve antolojilerde şiirlerim yayımlandı. Halen CHP Rüstempaşa Mahallesi sorumlusu olarak çalışmaktayım.
         Cumhuriyet Halk Partili bir ailenin çocuğu olarak, ilkeli, dürüst ve onurlu davranarak, iyi hizmetler verdiğime inanıyorum.
         Bugün Cumhuriyetimiz ve ülkemiz çok zor koşullar altında bulunmaktadır. Yoksulluğun, sefaletin ve cehaletin kıskacında sancılar çekmektedir. Bir nevi yağmalanmaktadır. CHP saflarında, bu kötü gidişe karşı mücadele vermem gerektiğine inandığım için ve kendime güvendiğim için aday adayı olmaya karar verdim.
         Özlemini duyduğumuz demokrasinin, barışın, sosyal hukuk devletinin, özgürlüklerin ve güzelliklerin CHP’nin tek başına iktidarı ile yeniden inşasına inanıyorum.
         Saygılarımla takdirlerinize arz ediyorum.
                                                                                Orhan Kocadağ
ADRES:
Rüstempaşa Mahallesi
Geziyolu Sokak NO:19/3
                         YALOVA
Telf:Ev:(226) 814 35 85
CEP: 0532 265 70 81

6 Mart 2011 Pazar

Dünya Kadınlar günü kutlandı.

       8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında,  bugün CHP Yalova İl ve İlçe Kadın Kollarının Halk Eğitim Merkezi salonunda hazırlamış oldüğü etkinlik muhteşemdi. Yoğun bir ilgi vardı. Salonda oturacak yer kalmamıştı. Bayanlar kadar bayların da ilgi duyup, katılması memnunluk yarattı. Kadın, erkek dayanışmasına güzel bir örnekti.
      ''Cumhuriyet Kadını'' isimli şirim okundu, çok büyük alkış ve beğeni topladı. Beni ayrıca çok gururlandırdı. Şiiri partili bir bayan okudu. Akabinde, yazdığım şiirimden otürü beni sahneye çağırıp, çiçekle onurlandırdılar. Ben de bu günün anlamı nedeniyle çiçeği tüm kadınlarımız adına şiirimi akuyan bayana takdim ettim. Bu jestimden ötürü beni alkışladılar. Kısa bir konuşma ile kürsüden ayrıldım.
       Saat 13.00 den 16.00 yakadar etkili ve yoğun bir proğram devam etti. Bu çalışmalarından ötürü il ve ilçe Kadın Kollarını yürekten kutluyorum.
       Proğram sonunda aynı yoğunluktaki kalabalık, ellerinde pankartlarla, ıslıklı ve düdüklü protestolarla CHP il binası önünden, Rüstempaşa Caddesinden, Çeşme Sokak ve Cumhuriyet Caddesinden, Uğur Mumcu Kültür Merkezini n önüne kadar yürüyüşle son buldu.
     Bu etkinlikler dört gün devam edecektir.   06.03.2011

28 Şubat 2011 Pazartesi

                            CUMHURİYET KADINI

                            Cumhuriyetle aydınlandı kadın
                            Kadınla yüceldi cumhuriyet
                            Büyütendir, öğretendir, eğitendir
                            Anamız, yarimiz, bacımız, kızımız
                            Olur mu yaşam onsuz
                            Kadınımız, kadınlarımız
                            Durmaz gerisinde çağın
                            Geleceğin güvencesi
                            Çağdaşlığın simgesi
                            Evimizin gözdesi
                            Anamız, yarimiz, bacımız, kızımız     
                            Özgün kadınlarımız
                            Hangi çiçek güzeldir onun kadar
                            İşini bilir çağdaş kadın
                            Işık gibidir
                            Aydınlatır etrafını aydın kadın
                            Dokunmayın urbasına, saçına
                            O bilir kendine yakışanı
                            Hurafe tanımaz cumhuriyet kadını
                            Özgürdür, sığmaz kafese bedeni
                            Ellerindedir sıcaklığı yuvanın
                            Nakış nakış işler güzellikleri
                            Her işte çalışır
                            Ev kadını, iş kadını
                            Çifte emektardır, çekip çeviren
                            Yüreğinize koyun onu
                            Sevdadır, mutluluktur onun adı.

                                                        Orhan Kocadağ
                           
                                  
                           

6 Şubat 2011 Pazar

''UCUBE'' İŞLER

                Ülkemizde gerçekten ''ucube'' işler oluyor. Sanatın içine tükürülüyor, sanatçının yaptığı eserler aşağılanıyor. Bir ilimizde, anlamlı bir yerde, anlamlı bir heykel dikiliyor, hem de bir sanat eseri. Sözleşmeler yapılıyor belediye ile sanatçı arasında protokol imzalanıyor. İnşasına başlanılıyor ve paralar harcanıyor.
                Tarih boyu yer yüzünde böyle bir şey ilk kez görülüyor diyebilirim. Bir başbakan, sanata olan kinini ve nefretini hakarete varan sözlerle ifade ediyor.Bunu nefretinden mi, yoksa oy kaygısı yüzünden mi yapıyor o da belli değil. İster istemez insanı düşündürüyor bu tablo. Gerçekten bu ülke demokrasiyle mi, yoksa otokrasiyle mi yönetiliyor. Bunu düşünmemek elde değil. Yasa, hukuk yok mu bu ülkede. Birileri istemedi diye, bu emek ve sanat eseri heba mı edilecek. Başbakan bu ziyanı cebinden mi karşılayacak? Bu paralar o ilin insanlarının vergileri ile karşılanmışsa, o insanların karar vermesi gerekmiyor mu?
                Suçlarının ne olduğunu dahi bilmeyen bazı bilim adamları, gazeteciler ve bazı askerler yıllardır yargısız infaz gibi, tutuklu olarak hapislerde çürütülüp, özgürlükleri gasp edliyor. Öte yanda, yüzlerce insanları katleden tarikat canilerini, hem de müebet hapislileri dışarı salıyorlar. Toplumun adalete ve hukuka olan güvenini sarsıyorlar. Bu olumsuzluğu da hukukçulara yüklüyorlar.
                Bu ülkede sanki ''ileri demokrasi''nin nimetlerinden her kes yararlanıyormuş gibi, özgürlükler sonuna kadar kullanılıyormuş gibi, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mubarek'e öğütler veriliyor. Bir insanın birisine öğüt vermesi için dediklerini uygulaması gerekiyor.
               Tek adam yönetimi bu olsa gerek. Her şeyi ben bilirim, her kes dediğimi yapacak, benim dediğim olacak, her şey benim emrimde olacak. Tüm bunlar adım adım yürütülürken, topluma verilen talkımla, ''iler demokrasi''den bahsediliyor, özgürlük teraneleri okunuyor ve yoksulluk, sefalet, işsizlik ayukaya çıkmışken ekonomik kalkınmadan bahsediliyor.
                Tek partili döneme dönüp baktığımızda, toplumu sosyo ekonomik yönden ileri götüren yapılanmalar ve yasalar hızla inşa edilip, uygulanırken, yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden yeni bir devlet inşa edilirken toplum mutlu ve umutluydu. Devrim yasaları, inşa edilen demokrasi ve kalkınma modelleri, kalkınmış ülkeleri bile kızkandırıyordu. Bu günün yöneticileri, bu ülkenin kurtarıcısı ve mimarı olan Atatürk'ü doğrudan olmasa bile, dolaylı olarak diktatörlükle suçlamaktadırlar. Bu gibi insanlar Atatürk'ü anlamadıkları gibi, bu gibi konularda onun onda biri bile olamazlar.
                Ülkemizin bulunduğu coğrafya jeopolitik yönden üç kıtanın üçken kavşağındadır.Tarih boyu Anadolu topraklarında yaşayan topluluklar büyük savaşlar ve sıkıntılar yaşamışlardır. Emperyalizmin ve geri kalmışlığın acılarını, sıkıntılarını büyük bedellerle ödemişlerdir, anlaşılan ödemeye de devam edeceklerdir. Bu ülkenin aydın insanları olark bize düşen görev, her olumsuzluğa direnip, halkımıza olup bitenleri ve doğruları anlatmaktır. İnançlarını siyasete alet edip, oy avcılığı için kullanan zihniyetleri iyi anlatmaktır. Siyasete alet edilen inançların zarar görebileceğini iyi kavratmaktır. Bu iş biraz emek ve meşakat ister. Sonuç yüz yıllık yatırıma bedel olur.

25 Ocak 2011 Salı

Şiir

                                   
                                    ACI YERİNE
                                      Duygularda gül açsa
                                      Açsa yüreklerde gonca gonca
                                      Esse rüzgâr tül tül
Dağılsa dört bir yana kokusu
Yüreklerden kin kalksa
Sevgi yeşerse yerine boy boy
Çiçek çiçek koksa insan elleri
Gülden alsa rengini
Tüm yanaklar  gamze gamze gülücüklü
Işıldasa tüm duygu ve düşünler
Gün ışığı gibi ışıl ışıl
Çocuklar olsa hep el ele
Coşup oynasa özgürce
Unutup acıları tadıyla
Bal tadını tatsa yaşamda
Tüm canlılar dünyada
                                       26.06.1986
                                       Orhan KOCADAĞ

24 Ocak 2011 Pazartesi

Bilim adamlığı ötesinde İnsan Mehmet Haberal

                     Bilim adamlığı ötesinde
                   İnsan Mehmet Haber
         Ben emekli sağlık memuruyum.1971 yılından beri Yalova’da yaşıyorum. Bu süre zarfında Sayın Haberal’la iki kez karşılaşma olanağım oldu.
         Sayın Haberal’ı iki kez görmüştüm. Bir kez Yalovalılar’ın ve Ankaralılar’ın çok iyi tanıdıkları çağdaş, örnek bir Türk kadını olan rahmetli ‘’Cici Anne’’ Sayın Ayşe Mukadder Koçalı’nın evinde, bir kez de vefatında…
         Sayın Haberal, ‘’Cici Anne’’yi çok seviyor; büyük değer veriyor ve sağlığı ile de yakından ilgileniyordu.
         Biraz ‘’Cici Anne’’den bahsetmek istiyorum.
         ‘’Cici Anne’’ Atatürk’ün berberi olan Hasan Tahsin Koçalı’nın eşi oluyordu. Ayrıca ‘’Cici Anne’’ ve eşi, Kurtuluş Savaşı’nda Trakya ve İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane geçiren kahramanlarımızdır.
         Çok sosyal, aktif ve birikimli bir insandı. Bütün mal varlığını hayır ve eğitim kurumlarına bağışlamıştı. İnsan onunla sohbet etmeye doyamıyordu. Tüm kitaplarını Yalova Lisesi’ne bağışlayıp, kütüphanenin oluşmasında maddi yardımda da bulunmuştu. Bugün Yalova Lisesi Kütüphanesi’nin adı ‘’Cici Anne Kütüphanesi’’ olarak anılmaktadır.
         Sayın Haberal ile, ‘’Cici Anne’’nin evinde karşılaştık. Onun sağlığı ile ilgilendiğimi öğrenince sevinmiş; ‘’En ufak rahatsızlığında haberim olsun, hemen ambulans gönderirim’’ demişti.
         İkinci karşılaşmam 11 Eylül 1994 tarihinde’’Cici Anne’’nin  vefatında oldu. Bir hekim ve saygın  bir bilim adamı Sayın Haberal’a o güne kadar olan saygım ve hayranlığım bir kat daha arttı. ‘’Adam gibi adam’’, insan Haberal’ı o gün tanıdım.
         Ona sadece benim mi hayranlığım artmıştı? Hayır,cenazeye katılan herkesin… İnsan Haberal, cenazenin defnedildiği anda, ceketini çıkararak, bir delikanlı çevikliği ile mezarın içine atlamış, çok sevdiği ‘’Cici Anne’’sini elleri ile mezara indirmiş, mezar tahtalarını o usta elleri ile aralıksız dizmişti. Bütün Yalovalılar’ın ‘’Helal olsun’’ diye kendi aralarında konuşup,takdirlerini belirttiklerini hatırlıyorum.
         Böyle bir insanı tanıdığım için çok mutluyum. Suçsuzluğuna adım gibi emin olduğum, özgürlüğüne kavuştuktan sonra, Sayın Haberal’ın ziyaretine gidecek, ‘’Cici Anne’’ ile değişik zamanlarda çekilmiş elli kadar orijinal resimlerini takdim edeceğim. O günleri dört gözle bekliyorum. (O fotoğrafların birkaçı sayfalarda yer almıştır.)
         Bir konuya ayrıca değinmeden geçemeyeceğim.
         Yine ‘’Cici Anne’’nin evinde, ölümünden bir veya iki yıl önce idi…1966 Varto depreminde tanıştığım Gazeteci Yazar Sayın Mete Akyol’la karşılaşmıştım. ‘’Cici Anne’’ ile röportaja gelmişti. O günkü sevincimi ve heyecanımı da anlatamam.

                                                                 Yazan: ORHAN KOCADAĞ- Yalova
        
(Bu yazım Başkent Üniversitesi Kültür Yayını ''Bütün Dünya'' dergisi 1 Mayıs 2010 sayısında yayımlandı)

Şiir



                     SENİ YAZMAK
        Seni kalbime yazdım önce
       İnce ince
      Sonra şiire yazdım
     Dize dize
    Güfte yazdım senin için
   Deste deste
    Melodisi sesin oldu
     Bakışların bestesi
      Ruhumu sardın
       Gökkuşağı renklerinle
        Bu salt bizim değil
         Olsun tüm sevenlerin şarkısı.

                                           27.12.2010
                                       Orhan Kocadağ
  
  

Uğur Mumcu anısına

                                         SAKINCASIZ
                                      Sakıncalı Piyadem
                                      Sen gideli on yıl oldu
Özlemin katmer katmer
Hainler hâla pusuda
Kırılmış kalemin
Yüreğimizde hançer gibi
Akan kan seninle kalmadı
Kışlalı ve niceleri
Yolunun yolcusu kanlarıyla
Failleriniz hâla meçhul
Seni anıyoruz her yıl
O sevdiğin kırmızı karanfiller
Süslüyor yanan mumlar içinde resmini
Işık saçıyor yazdıkların
Yürek katıyor yüreklere sesin
Seni anıyoruz içimiz buruk
Ruhi Su’yu dinliyoruz
O sevdiğin türkü
‘Ankara’nın taşına bak’
Hüzün yüklüyüz hâla
Resimlerin ATATÜRK’le yan yana
Sen rahat uyu
Ey sakıncasız generalim.
                                     24.10.2003
                                                                        Orhan KOCADAĞ



22 Ocak 2011 Cumartesi

Buruk Bir Açılış Töreni

             

               Yalova’da Başken Üniversitesine bağlı modern bir Diyaliz Merkezi açıldı. Daha önce bu merkez 27 Aralık 1997 tarihinde,Yalova’ya sekiz km. mesafede, Elmalık Köyüne açılmıştı.
             O günden bugüne kadar aralıksız Yalovalılara ve çevresine büyük hizmetler vermiş olan bu Diyaliz Merkezi artık Yalova’nın bir mahallesinde, dört katlı, modern bir binada hizmet verecektir.
           O ilk açılışta Sayın Prof.Dr. Mehmet Haberal da vardı. Modern, daha donanımlı, dört katlı bu yeni binanın açılışında tüm gözler Sayın Prof.Dr.Mehmet Haberal’ı aradı. Ama o yoktu. 550 gündür suçunu bilmeden tutuklu olarak yatıyor. Orda bulunanların gözlerinden okunuyordu bu buruk açılış töreni sevinci. Başkent Üniversitesi Rektörü Sayın Prof.Dr. Kenan Aras açılış töreninde yaptığı konuşmada bu burukluğa değindi.
           Daha büyük yerleşim birimleri dururken, neden Yalova diye akıllara bir soru geliyor. Başkent Üniversitesi her türlü riski göze alarak, yıllar önce Yalova’ya diyaliz merkezi açtırıyor. Ben bu gerekçeleri tahmin edebiliyorum. İlk nedeni, ‘Yalova benim Kentimdir’ diyen Atatürk’ün anısına, ikinci nedeni çok sevdiği Cicianne lakabı ile anılan rahmetli Mukadder Koçalı (Koçak) anısına, bu güzide Diyaliz Merkezi Yalovalılara hizmet vermektedir. Diyaliz Merkezin  ikinci katındaki ilk ünitenin adı, Ciciannenin çerçeveli büyük bir gençlik resmi ile, ‘(Cicianne) Mukadder Koçak’ yazılı bir tabela asılıdır. Böylelikle Sayın Haberal iki insana karşı duymüş olduğu sevgisini böyle bir hizmet vefasıyla yaşatmış oluyor.
            Bu sevginin ve hizmetin bilincinde olan Yalovalılar, Sayın Haberal’ın bir an önce özgürlüğüne ve sağlığına kavuşarak, çok sevdiği mesleğine dönmesini  diliyor. Ekim-2010
        
                                                             Orhan Kocadağ
                                                              Emekli Sağlık Memuru
                                                                                       YALOVA

Buruk Sevinç

  Buruk bir sevinç yaşıyoruz.
           Amerikan Cerrahlar Birliği 100 yıllık tarihlerinde, ilk defa bir Türk Cerrahına ödül veriyor. Bu sıradan bir olay değil. Öncelikle bu ödülden dolayı Sayın Hocamız Prof.Dr. Mehmet Haberal’ı kutluyoruz. Bizler de bu habere buruk olarak sevindik.
             Dünyanın kıskanarak hayran olduğu böyle bir dehayı 500 küsür gündür sorgusuz, mesnetsiz, sudan bahanelerle, yargısız infaz şeklinde, özgürlüğünden ve çok sevdiği mesleğinden mahrum bırakılarak, içerde tutup,cezalandırıyorlar. Bu insanın suçu ne diyoruz ve isyan ediyoruz. Her kes suçsuz olduğunu biliyor ve bunu dile getiriyorlar.
            Cumhurbaşkanı bile gecikmiş adalet adalet değil diyor ve isyan ediyor. İktidar kanadından da tutukluluğun infaza döndüğü sesleri yükseliyor.
           Ama buna rağmen ne hikmetse Sayın Haberal ve gibilerin ne suçu söyleniyor ne de bırakılıyorlar.
           Bu ülke akıl tutulmasına mı uğradı. Kendi kendimizin düşmanı mı olduk. Bu kadar duyarsız, umursamaz bir toplum mu olduk ne. Kendi değerlerimizin kıymetini bilmiyor ve sahip çıkmıyoruz.
          Okuyanlarımız bile düşünebilme yetisini yitirdi mi diye düşünüyorum. Böyle bir durum uygar bir ülkede olsa yer yerinden oynardı. Gerçekleri göremeyecek kadar kör ve duyamayacak kadar sağır bir toplum muyuz?
          Sayın Haberal içerdeyken bile okyanus ötesinden büyük bir ödül alıyor, bu medya hazretlerinin gıkı bile çıkmıyor.
          Bu mu sizin haber anlayışınız? Bu mu bizim tarafsız medyamız? Bu mu adalet, bu mu demokrasi?
          Merhum İsmet İnönü'nün, meşhur sözü kulaklarımızda çınlıyor, öfkeyle dudaklarımızdan fırlıyor:
          ''Hadi canım sen de...''
     
      (Başkent Üniversitesi Kültür yayını BÜTÜN DÜNYA dergisi KASIM 2010 sayısından)


                                                                                Orhan Kocadağ
                                                                                Emekli Sağlık Memuru

Yaşananları Duydukça

          Yaşananları duydukça, okudukça insanlık adına utanıyorum. Umutla, sabırla bekliyorum, erkleri ellerinde tutanlardan biri çıkıp desin ki ne yapıyorsunuz ey görevliler. Yetkilerinizi niye kötüye kullanıyorsunuz diyen yok. Görevinden alınan yok. Adeta sağır sultan kesilmişler. İçten içe sanki seviniyorlar.
        Ey hukuk, ey adalet, ey Türk yargısı böyle mi olacaktın. Bu bir linçtir, bu bir yargısız infazdır. Bu bir hüsumettir. Bu bir kin ve nefrettir. İki yıla yakındır suçunun ne olduğunu bilmeden dört duvar arasında tutulan ve ciddi sağlık sorunları ile mücadele veren değerli bilim adamımız Prof.Dr. Mehmet Haberal’ın suçu ne, öğrenmek istiyoruz.
        Bu ülkede önce yargıçlar mı biat edecekti. Güvenimiz kalmadı artık hiçbir şeye.
         ‘Ey halkım’ diyen ve halkı için parçalanarak can veren Uğur Mumcu, yine aynı uğurda can veren Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Behice Üçok ve diğerleri, halkının aydınlanması ve karanlıklardan kurtulması uğruna şehit oldular, yetmedi mi. Ama artık yeter diyoruz. Halkına ve bilime hizmet etmekten, Atatürkçü olmaktan başka hiç bir suçu olmayan (Başka bir suçu olsaydı şimdi cezalandırılmıştı) Prof.Dr. Mehmet Haberal ve diğer kader arkadaşları için halk olarak sesimizi yükseltmeliyiz. Yeniden hukuku, adaleti, hukukçuyu ve yargıcı güvenilir hale getirmeliyiz. Çünkü hukuk her kese lazım. Hukuk tanımaza da, zalime de lazım.


                                                                   Orhan Kocadağ
                                                                   Emekli Sağlık Memuru
                                                                                        YALOVA

AK ve KARA

AK VE KARA
                                      Işık Tanrı idi ilk doğarken
Yeryüzü Tanrıça
Ateş vardı
İnsan yokken yeryüzünde
Lav lav aktı
Güneşin karnından
Işık tüm renkleriyle
Gözünden aktı insanın
Renkler vardı
Milyonlarca
Işık ve cisim kadar
Kara vardı
Ak’la yan yana.
                   10.12.1994
                   Orhan KOCADAĞ

Uyanalım

                     UYANALIM
               
                    Sen ben zamanı değil
                    Uyanalım baharla
                    Cemreler düşsün önce
                    İçimize, kanımıza, canımıza
                    Coşalım ve kalkalım ayağa
                    Durmak vakti değil
                    Hatta koşalım
                    Samsun’dan güneş gibi doğan
                    Mustafa Kemal gibi
                    Yurdumuz yeniden yoksulluk
                    Ve cehaletin pençesinde
                    Bir nevi işgal gibi
                    Sızısı yüreğimizde
                    Başlatalım ikinci kurtuluş savaşını
                    Varıp anlatalım
                    Halkımıza ahvalimizi
                    Ev ev, kapı kapı
                    Güzel güzel
                    Güler yüzle
                    Yürüyelim hep beraber, el ele
                    Alalım iktidarı zalimlerin elinden
                    Baharda coşan tabiatın coşkusuyla
                    Yüreklerimizi ve emeklerimizi koyarak
                    Nutuk’tan alalım ilham
                    Eksiğimiz yok bizim
                    Liderimiz de bir Kemal
                    Sevecen ve candan
                    Yüreği insan sevgisiyle dolu
                    Oklarımızı takalım göğsümüze gururla
                    Yıldızlar kadar parlak
                    Bir birey kadar özgürce
                    Tekrar sosyal adaleti,
                    Evrensel hukuku yaşatalım bu ülkede
                    Halkla beraber yürüyelim baharda
                    El ele ve kardeşçe iktidara.
                 

 Orhan Kocadağ
  07.01.2011    YALOVA