15 Kasım 2012 Perşembe





                27 MAYIS İHTİLÂL Mİ, DARBE Mİ?
Ülkemizde “okumadan fikir sahibi olmak” çok yaygın. Ön yargıların esiri olan bir toplum daima ucuz, emeksiz bilgi peşinde koşar. Tarihi gerçekleri, hem de yakın tarihi gerçekleri okuyup, değerlendirmek için ne tarihçi olmayı gerektirir, ne de üniversite mezunu olmayı.

27 Mayıs’ın ruhunu anlamak için,  Demokrat Parti dönemini ve yaptıklarını iyi irdelemek gerekir. İkinci Dünya Savaşı bitiminde, Türkiye’de erken de olsa  tek parti dönemi kapatılmış, çok partili döneme geçilmiştir. Her ne kadar otuzlu yıllarda Atatürk’ün talimatıyla denendiyse de, toplum daha buna hazır olmadığından, kısa bir süre sonra parti kendini fesetti.

Savaş sonrası Avrupa’da coğrafyalar değişmiştir. Savaş yüzünden Türkiye’de de on yıla yakın yatırımlar durmuş, savaş olasılığı yüzünden zorunlu stoklar yapılmış. İsmet İnönü dehasıyla ülke savaşa sokulmamış, acılar yaşanmamış ama, halk sıkıntılar çekmiştir.

Demokrat Parti seçimlerde tek başına iktidar olunca, siyaseten ülkeyi ikiye bölecek faaliyetlerde bulunmuş. Öyle ki, Vatan Cephesi  kurdurarak, ocaklar, bucaklarla kamplaşmaları köylere, mahallelere ve evlere sokmuştur.

O dönem İlkokula giden bir çocuktum. Evimizde radyo olduğundan ve memur olan babam haberleri kaçırmadığından, ben de dinlerdim. Belleğime bir nevi kazındığı için unutmamışım.

Rekabet değil de, bir düşmanlık düzeyine getirilen siyaset, siyasetçilerin yetersizliğini gösteriyordu.

Merhum Adnan Menderes’in söylemlerini radyodan kulaklarımla duymuştum. Halka hitap ederken, “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz.” Başka bir konuşmasında, “İstesem odun bile seçtirir, meclise sokarım” sözleri toplumun değeryargılarıyla çelişiyor ve olay noktasında şımarıklığa yol açıyordu. Siyasilerin ne oldum havasına kapılarak, ülkeyi kamplaştırıcı ve ayrıştırıcı siyaset yaparak, zarar verdiklerinin bilincinde değillerdi. Beklenen olgunluk gösterilseydi, ne ihtilâl olurdu, ne de darbeler.

Astığı astık, kestiği kestik zihniyetinden vazgeçmeyen Demokrat Parti iktidarı giderek ülkede gerginlik ve huzursuzluk yaratıyordu. Atatürk’ün devrimlerine uyulmuyor, tam bağımsızlık yolundan sapılıyor ve ülke kaosa sürükleniyordu. Muhalif olan gazeteciler içeri tıkılıyor, muhalif siyasetçilere iftiralar atılıyor, ülke Amerikan Emperyalizminin kucağına  oturtuluyordu. Beş yıllık kalkınma planları kaldırılıyor, “bize plan değil, pilav lazım” deniyor, sanayide montaj dönemine geçiliyordu. Aydın kesim ve üniversite gençliği, ardından giderek yoksullaşan köylü huzursuz ve tedirgindi. Yer yer yapılan protestolar kanlı bastırılıyordu. Bu kötü gidiş ve tablo ister istemez orduya da yansıyordu. Ordu da yasalarla kendisine verilen bu görevi uygulamak zorunda kalıyordu.

Ben 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesini bir ihtilâl olarak değerlendiriyorum. Bir nevi cumhuriyeti koruma refleksiydi.Halkın büyük bir çoğunluğu artık kötü gidişin farkına varmıştı. Siyasiler de çekişmeyi  kin ve nefret boyutuna taşımıştı. Birilerin bu kötü gidişe dur demesi gerekirdi. Gençlik, köylü ve asker el ele gibiydi. Kan dökülmedi, iyi bir anayasa yapıldı. Topluma geniş anayasal özgürlükler verildi. Bu sayede ilerlemeler sağlandı. Eğer bu bir darbe olmuş olsaydı, komşumuz Yunanistan’da ve İspanya’da olduğu gibi asker uzun yıllar iktidarda kalırdı. Bu yapılmadan, ordu kısa sürede kışlasına çekildi. Buraya kadar iyiydi.

Yapılan idamlar yanlıştı. İdamlar yapılmasaydı ve bu insanlar tekrar kısa sürede siyasete dönselerdi, eminim ki hatalarını anlayıp, demokrasiye hizmet edeceklerdi. Siyaset kan davasına dönüşmeden her şey kendi normal mecrasına otururdu ve sonraki askeri darbeler de yaşanmamış olurdu.

27 Mayıs ihtilâlinden sonraki darbeler rövanş ve öç alma darbeleriydi. Bir nevi  27 Mayıs’ın aksine solun önünü kesmek ve sosyalizme geçit vermemek içindi.  12 Mart 1971 Mıhtırasıyla sol kesime Amerika’nın desteğiyle büyük bir darbe vuruldu. Elini kana bulamamış üç üniversite öğrencisini bedel olarak haksız yere astılar. Bununla kalmayıp, binlerce insanı işkencelerden geçirip, zindanlarda çürüttüler. Yetmedi, akabinde on yıl sonra 12 Eylül 1980 darbesiyle daha büyük acılar yaşatıldı ve “bu ülkeye boldur” dedikleri 1961 Anayasasını tamamen değiştirdiler. Haksız yere bir çok genç insan idam edildi. Öyle ki, yaşı küçük olan bir çocuğu sırf ibret olsun diye yaşı büyütülerek idam edildi. Topluma acılar yaşatıldı.   Neredeyse bir nesil yok edildi ve toplum depolitize edildi. Bu darbeyi yapan baş aktörlerden bazılar hâla hayattadırlar ve ne yazık ki kimse hesap soramamaktadır. Aslında oynanan oyun cumhuriyete karşı bir rövanş oyunuydu. Başardılar ve bugünlere kadar taşıdılar.

Bu tablo karşısında asker kendinde vesayet yetkisi gördü. Olur olmaz bahanelerle müdahalelere yeltendi. Siyasiler de bu tablo karşısında ortak irade gösterip, yasal düzenlemeleri yapmadılar, İç Hizmet Kanununu değiştirmediler. Tek başına iktidar olup, ellerine fırsat geçirenler de bundan nemalanıp, darbecilerden, yani darbe yapanlardan hesap sormadılar. Hatta siyasetlerini o zihniyetin siyaseti üzerine oturttular.

Bu tablo karşısında dış güçler de devreye girince ordu bir noktada şamar oğlanına dönüştürüldü. Darbeler ve anti darbeler birbirini kovaladı. Örneğin AKP iktidarı 2007 seçimlerine beş kala 28 Nisan e- muhtırasını dönemin Genel Kurmay Başkanına verdirterek, mağdur rolünü oynayarak, oylarını yükseltip, tekrar tek başına iktidar olmayı başarmıştır. Bu ara ordu yıpranmış, oyunlarına alet edilmiş umurlarında mıydı. Hızlarını alamadılar, orduyla, askerle oynamaya başladılar. Oyunlarına alet olmayan onurlu bazı askerlerle uğraşıp, çoğu sanal olarak hazırlanmış, henüz darbe hazırlığı olup olmadığı bilinmeyen Balyoz, Ergenekon ve benzeri senaryoları darbe olarak niteleyip, 4-5 yıldır yüzlerce asker, gazeteci, bilim adamı ve sivil, tutuklu sıfatıyla özgürlükleri adeta gasp edilip, linç edilmektedirler. Ne hikmetse o dönemin kuvvet komutanlarını himayelerine alıp, zırhlı araçlarla korumaktadırlar.

12 Eylül 1980 darbesinin  ürünü olan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin devamı sayılan Özel Yetkili Mahkemeler tamamen siyasetin emrinde olup, 300- 400 duruşmalarla bir türlü sonuçlandırılmayıp, yılan hikâyesine çevrilerek ve buna göre de yeniden Anayasal değişiklikle dizayn edilen hukuk sistemi, içinden çıkılmaz bir hale getirilmiş, adalet kavramı zedelenerek büyük yaralar almıştır.

Demokrasi kin, intikam ve nefret duygularıyla gelişmez ve yerleşmez. Bireysel ve zümresel egoları tatmin yoluna sapılırsa demokrasiden uzaklaşılır. Gördüğüm kadarıyla şimdiye kadar sol partilerin dışında bu olgunluk sergilenmedi. Merkez sağda biraz emareleri görüldüyse de ses getirmedi. Tek başına iktidar olan sağ partiler toplumun inanç dokusunu ve laikliği istismar ederek, siyasete alet etmeyi başarmışlardır.

Mustafa Kemal öç ve intikam güdüsüyle hareket etmiş olsaydı, cumhuriyet bu günlere kadar ulaşamaz ve kurumlaşamazdı. Osmanlı Hükümeti Mustafa Kemal alehinde, işkal güçleriyle birlikte yapmadıkları entrika kalmamış ve hakkında idam kararı bile almışlardır. O ne yaptır, hanedan mensuplarının hiç birini ne hapse atmıştır, ne de astırmıştır. Kendi tercihleri doğrultusunda, yurt dışında yaşama olanakları verilmiştir. Aksi yapılmış olsaydı, on yıla varmadan saltanat ve hilafet geri gelirdi.

Daha Kurtuluş Savaşına başlamadan halkıyla bütünleşip, bir avuç beyin kadrosuyla, içerde hainlerle, dışarıda istilacı emperyalistlerle ölüm- kalım mücadelesi verip, kurtuluş ve istiklâl mücadelesini başarmış, bununla da kalmayıp, her dalda kalkınma ve ilerleme seferberliği içeren devrimler yapılmıştır.

Gelelim özel konumu olan, “Post modern darbe” olarak nitelenen 28 Şubat sürecine. O süreçten önce Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan ve bazı milletvekilleri ile bazı belediye başkanları yasaları ve laiklik ilkesini  çiğneyerek aleni şeriat söylemlerinde ve eylemlerinde bulunuyorlardı. Hatta Erbakan sivil darbe imalarında bulunarak, “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak. Olursa fıstık gibi olacak” gibi tahrik edici, toplumu huzursuz ve tedirgin edici demeçleri askeri teyakkuz durumuna geçiriyordu. Kaldı ki bu süreçte alınan kararlar, yasalar çerçevesinde Milli Güvenlik Kurulunun Hükümete tavsiye niteliğinde aldığı  kararlardır. Uygulamayı mevcut hükümet yapmıştır.

 Doğru Yol Partisi ve Refah Partisi Koalisyonun ikinci sürecinde, Erbakan Başbakan iken bazı tutum ve davranışları hem toplumda ve hem de orduda tedirginlik yaratıyordu. “Balans ayarı” tabir edilen sürecin başlaması, Sincan Belediye Başkanının eylemleri fitili ateşliyordu. Asker de kendince bir yol bulmuştu. Direk müdahale yerine, endirekt yöntemler kullanıyordu ve isteklerini tekrar siyasilere yaptırıyordu.

Aslında sol kesim, sosyalist kesim ne darbe istiyor, ne askeri müdahale istiyor, ne askeri vesayet istiyor, ne de sivil vesayet. İstedikleri tam bağımsızlık ve demokrasidir. Ne yazık ki sağ kesim, hele özellikle inançları siyasetle iç içe gören kesim hâla o olgunluğa ulaşmış değildir. Şimdilik askeri vesayet  yok gibi. Bu kötü gidiş devam ederse, ilerine neler olur bilemeyiz. Vesayetin birini kaldırırken, yerine kendi vesayetini daha acımasızca koyarsan, daha acımasız vesayetlere davetiye çıkarmış olacaksın. “İleri demokrasi” deyip, sadece kendi pencerenden bakarsan, ne demokrasi gelir, ne de vesayetler biter. Böyle kısır döngüler içinde ne sosyal gelişme sağlanır, ne de iktisadi gelişmeler.

Gelişmiş ülkelerde demokrasi kavramı o kadar çok gelişip, ilerlemiş ki,  oranları ne kadar düşük olursa olsun, en küçük bir azınlık veya en küçük bir kültürel farklılık olsun hakları asla ihlal edilmez. Bizde öyle mi. Yüzde kırk, kırk beş oranında oy alıp, tek başına iktidar olan bir parti kendini her şeyin mutlak hakimi görür. Yüzde elli ve daha fazla kesimi hiçe sayar. Hak gaspına ve ihlaline yol açar. Durum böyle olunca, öç alma ve intikam güdüleri bir türlü son bulmaz. Bu tablo karşısında demokrasiden, hukuktan ve ilerlemeden uzak olduğumuzu söylemeye dilim varmasa da gerçek maalesef bu noktada.

O halde bu gidişi tersine çevirmek, gelişim sürecini hızlandırmak için duyarlı ve bilinçli insanların çok çalışıp, çok emek harcamaları gerekiyor. Bunun için de bireysel hırslarımızdan, kişisel çıkarlarımızdan vazgeçip, durmaksızın çalışmalıyız. Bir nevi yeniden kurtuluş savaşına başlamalıyız.








YENİDEN MERHABA

1971 Yılından beri Yalovalıyım ve Yalova’da yaşıyorum. Emekli olduğum 1996 yılının Ocak ayına kadar Sağlık Kurumunda Sağlık Memuru olarak Yalovalılara
hizmet sundum. Özel olarak bu hizmetimi hâla sürdürüyorum.

Daha emekli olmadan mahalli gazetelerimize siyaset içermeyen yazılar yazardım. Emekli olduktan sonra YALOVA GAZETESİ’nde BAKIŞ isimli köşede bir süre yazılar yazdım. Bu isim bana ait olduğu için, tekrar aynı ismi kullanarak yazmak istiyorum. Ayrıca Ortaokul yıllarımdan beri şiir yazmaktayım. Nihayet ŞİİR KOKUSU isimli ilk kitabım bu yıl yayımlandı.

Kısaca kendimden bahsedecek olursam; bekâr geldiğim Yalova’dan evlendim. İki çocuk babasıyım ve yedi yaşına yakın bir torunum var. Emekli olur olmaz CHP ye üye oldum. Siyaseten olmasa da, mesleğimden ötürü Yalovalıların çoğu beni tanır. Geçtiğimiz dönem CHP den milletvekili aday adayı oldum. Amacım partime bir güç katmaktı ve hizmet etmekti. Her ne kadar bunu bazı şahsiyetler anlamasalar da, durum böyleydi. Çekişmelere ve husumete vardıranlar bile oldu. Oysa siyasette birlikte hareket etmek, güçleri bölmemek, çoğalmakla başarılar elde edilir. Yaşamımın hiçbir evresinde hiç kimseyi kıskanmadım, dürüst olmaya çalıştım. Çalışanları ve başarılıları takdir ettim. Ama haksızlığı hiçbir zaman haz etmedim. Doğru bildiğim mücadeleden de yılmadım.

Bu nedenle, bu sütunda yazacağım şeyler bunun birer kanıtı olacaktır. Yazacaklarım elbette ki her kesin hoşuna gitmez. Bunu beklemiyorum. Her kesin hoşuna gitsin diye de yazmayacağım. Öyle şerbetçi biri olmaya niyetim yok. Ama yazacaklarımı her ortamda savunur ve arkasında dururum. Doğruluğuna inanmadığım şeyleri de asla yazmam.

Tüm okuyucularıma sevgi ve saygılarımla.

14 Kasım 2012 Çarşamba



ÇİFTLİKKÖY’DE SAĞLIK REZALETİ

Semtlerde sağlık hizmeti veren Aile Hekimliği, Sağlık Bakanlığı ile hekimler arasında oluşan sözleşmeli yeni bir sağlık hizmeti birimidir. Bir veya birden fazla pratisyen veya uzman hekimlerin bir araya gelerek bulundukları bölgede çalışma standartlarına uygun bir yer kiralarlar.  Sağlık Bakanlığının onayı ile bu yerde topluma sağlık hizmeti sunarlar. Kira, elektrik, su ve benzeri giderler çalışan hekimlere aittir. Buraya kadarı genel tablo.

Gel gelelim Yalova Çiftlikköy’ünde bu durumla ilgili bir tablo hiç de böyle yansımıyor. Çiftlikköy Aile Sağlık Merkezi üç hekim ve üç hemşire ile çalışan bir sağlık birimidir. Bundan önceki yerleri Belediye karşısında, sahile inen cadde üzerinde bir binanın alt katındaydı.

Sağlık Müdürü Dr. Ali Taşdan aile menfaatlerini ön planda tutup, temsil ettiği makam dayatmaları ile bakın neler yapmış.

Önce eczacı olan damadı Yalçın Doğan’a “Yalçın Eczane”sini Çiftlikköy Sahil Mahallesi Meltem Caddesinde eczane açtırıyor. Buna bir itiraz yok. Eczane standartlara uygun ve ruhsatını almıştır. Ama, eczanenin karşısında bulunan 21 numaralı binanın altında bulunan iki dükkanı ki, söylentilere göre kendisine aitmiş, formalite icabı Samsun Bafra’da yaşayan damadının arkadaşı Yalçın Taşkıran’a devretmiştir. Ne hikmetse bu zatın kontrat ve kira sözleşmesini müdür bey hazırlatıyor ve bu aile hekimlerini müdürlüğe çağırarak,  baskı ile imzalattırıyor.

İki dükkân alel acele birleştiriliyor, Toplam 120 metre kare civarında olan mekân bölmeleri alçıpan panolarla bölünüyor. Labirent gibi oluşturulan mekân natamam olarak hekimlere teslim ediliyor ve Aile Hekimleri oraya taşınmak zorunda kalıyor. Bırakın yellenme sesini,  odadan odaya fısıltı bile rahatlıkla geçiyor. Bu durum karşısında doktoruna muayene olan bir hastanın mahramiyetini herkes duyuyor. Aylık kirası da iki bin TL dir. Oysa bu hekimler aranan vasıflara uygun, aylık kirası 750 TL olan bir yer bulmalarına rağmen, müdür beyin baskılarıyla damadının ve kızının eczanesinin karşısına taşınma mecburiyetinde bırakılıyorlar. Bu tablo yetmemiş, Çiftlikköy’ün tüm yazlık sakinleri buraya yönlendirilme mecburiyetinde bırakılmış.

Müdür Bey Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın hemşerisi, belki de bir yakını. Bir nevi dokunulmazlığı var. Hekimlik ve idarecilik dışında müdürümüz kim bilir daha ne işlerle meşgul. Ne diyelim, kolay gelsin müdür beye diyelim. Böyle olaylar insana organize işleri anımsatıyor her nedense. Tarikat, siyaset, ticaret üçgeni işleyince, bizim müdür de nemalanmak ister tabii ki.

Sağlık Bakanlığı dürüst, tarafsız bir müfettiş gönderirse, her şey ayna gibi ortaya çıkar, durum aydınlanmış olur. Bilmediğimiz başka olaylar varsa onlar da aydınlanmış olur. Bakarsınız biz haksız çıkarız, müdür bey haklı çıkar. O zaman biz de müdür beyden özür dileme erdemliğini gösteririz.




         ANKARA’DA GÜNEŞİ GÖRDÜM

         İktidarın panik yapıp, illerden 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için halkın Ankara’ya gidişini engelleme taktik ve önlemleri geri tepmiştir. Bir nevi AKP iktidarı ayağına kurşun sıkmıştır. Aslında durumu fark eden aklı başında bir çok AKP kurmayları bu durumu onaylamamalarına rağmen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan çekindikleri için gıklarını çıkaramamışlardır. Ne de olsa adam diktatör. Her şeyin en iyisini o bildiği için kimin haddine itiraz etmek.
      Bu engellemelerden çekinen görevli ekipler, ikinci bir planları olmadığı için Ankara’ya otobüslerle gidiş organizasyonlarını iptal edip, kendi özel araçlarıyla gitmeyi önerdiler. Ankara’ya otobüslerle götürülme işini üstlenen Koruköy Belediyesi yan çizdi ve toplanan altmış civarında ki gönüllülerin yarısı evlerine dönmek zorunda kaldı. Kalan otuz kişi de beş özel araçlarıyla yola koyuldular.
     Sanıldığı kadar ciddi bir engellenme yoktu. Sadece Ankara yakınlarında jandarma tarafından otobüsler çevrilerek, evrak ve araç gereç kontrolleri yapılmış. Sabah şafakla Ankara’ya vardığımızda caddeler bomboştu ve çoğu Ankaralılar uykularındaydılar. Ulus meydanına vardığımızda meydan bomboştu. Polis ekipleri ve mitingi organize eden ADD görevliler vardı. Alana ilk girme şerefi biz Yalova ekibine kısmet oldu. Ulus heykelinin önünde yerimizi aldık. Saat onu gösterirken alan daha dolmamıştı. Bir ara, eyvah dedim. İktidarın tehdit ve önlemler halkı caydırdı mı dedim. O andan sonra dört taraftan insanlar akın akın medyanı doldurdu ve caddelere doğru yayıldı. Saat on birde kalabalığın ucu bucağı görünmez oldu. 
      Polis ekipleri eski meclisin önündeki caddeyi barikatlarla ve kalkanlarla kapatmış, arka bölüme de su ve biber gazı püskürten panzerler yerleştirilmişlerdi. Kuş bile uçamazdı. Cumhuriyet Bayramımızı kutlamaya yakışmayan ürkütücü manzaralardı. Halk ellerinde Türk Bayraklarıyla, davullar ve zurnalar eşliğinde el ele, kol kola halaylar çekip, türküler söylüyordu. Tam bir şenlik ve panayır havasındaydı her şey. Başbakan tarafından söylenildiğinin aksine, ne bir parti bayrağı vardı, ne de illegal örgüt pankartı. Bazı sivil toplum örgütlerinin flamaları vardı. Belki de Cumhuriyetin kuruluşundan beri ilk defa halk bu kadar coşku ve heyecanla kutlama yapıyordu. Sanırım biz bu coşkuyu AKP iktidarının diktatöryasına borçluyuz.  Bu kez halkın nasırına bastılar ve uyuyan devi uyandırdılar, üstündeki olu toprağı silkelediler.

      Saat on iki civarında polis gaz sıkmaya başladı ve daha sonra da tazyikli su sıkmaya başladılar. Bir çok noktadan gaz sıkılıyordu. Yüksek binaların üstünden ve havada uçuş yapan helikopterden bile gaz atılıyordu. Gaz yiyen vatandaşlar iktidara galiz küfürlerle cevap veriyordu. Sevindirici bir durum tespit ettim. Polislerin yüzde sekseni bu durumdan rahatsızdı. Ara sokaktaki barikat ekiplerinden gaz yiyen vatandaşa yardım ettiklerini gördüm. Yediğim gazın etkisiyle nefesim daralmış, gözlerim yaşarıyordu. Aslında tedbirliydim de, maske, limon, bez mendi ve su almıştım yanıma. Çöktüğüm yere sevecen bir polis memuru yaklaşıp, benimle ilgilendi ve sırtımı sıvazladı. Neredeyse kucaklayıp öpecekti.
       O mahşeri kalabalık görülmeye değerdi. Bu gibi durumlarda insan hayli duygulanıyor. Eski Meclis tarafındaki barikat bölgesinde adeta meydan savasını andıran polis saldırıları vardı. İnsanlar azimliydi ve Atasına gitmeye kararlıydı. Gençler de çok azimliydiler. Yılmadılar, saldırıları göğüsleyip, barikatları aştılar. Ne olduysa o aşamada oldu. Barikattaki polisler aniden çekildiler. İyi ki çekildiler, yoksa çok vahim olaylar olabilirdi. Kim bu tehlikeyi görüp, önlediyse sağ olsun. Bunun Başbakan olmadığını sonradan öğreniyoruz. Bu durum zaten ona da yakışmazdı.
      Yollar açıldı, halk akın akın yolara dökülüp, kilometrelerce yürüyerek Anıtkabire, Atalarına ulaştılar. Ben Ankara’da çok mitinglere katıldım. ilk defa bu kadar kalabalık ve coşkulusunu gördüm. Bir şey daha gördüm,  ANKARA’DA GÜNEŞİN YENİDEN DOĞDUĞUNU GÖRDÜM. Artık umutsuzluğa gerek olmadığını, ama işi daha sıkı tutup, yeni oyunları birlik ve beraberlik içinde omuz omuza olmamız gerektiğini elden bırakmadan, azimle mücadele vermeliyiz.
      Dönüş yolundayken aldığımız telefon haberiyle Yalova’daki yürüyüşün çok görkemli olduğunu öğrenmiş olduk. Bu da bizleri mutlu etti. Aynı tablo, iktidarın yaptıklarına tepki olarak Türkiye’nin her tarafında yaşanmış ve halk akın akın yürüyüşlere katılmış, Cumhuriyete sahip çıkmıştır. Bu sevindirici tablo karşısında, daha coşkulu Cumhuriyet Bayramlarına kavuşmak umuduyla diyorum ve bayramı kutluyorum.

KİŞİLER DEĞİL, SAĞLAM GÖRÜŞLÜ ÇOĞULCU ÖRGÜT

Kişilerin değil, görüşlerin güçlü olduğu örgütlü bir parti olmak zorundayız. Kişi güçlü olursa vesayet ve paralelinde biatcılık da gelişmiş olacaktır. Bu tablo da skolastik ve statükocu bir dar anlayışı meydana getirecektir. Bu anlayışı sürdüren bir parti büyümez, aksine erir.

Yalova CHP örgütü bu konuda bir milat yaşadı diyebilirim. Yıllardır çoğumuzun özlemini yaşadığı parti içi demokrasi nihayet ucunu gösterdi. Deniz Baykal’la yaşanan “….izim”cilik yol ve yöntem değildi, kaybetti. Bu anlayış hem partiye kan kaybettirdi, hem de ülkeye zarar verdi. Bu anlayış tamamen ortadan kalkmış da değildir ne yazık ki. Bu anlayışın etkisinde kalıp, kendini örgütün çok üstünde görerek siyaset yapanlar, artık bu yöntemle bir yere varılamayacağını anlamalılar. Az olsun benin olsun anlayışıyla değil, çok olsun hepimizin olsun demokratik anlayışla hareket edilmelidir. Aksi halde gün gelecek, o az olsun anlayışında olanlar silinip yok olacaklardır. Sürekli aynı vitrinle sergilenmek bıkkınlık  noktasında ilgi çekmeyecektir.

Bugün aldığım bir haber beni partimin geleceği adına çok sevindirdi ve umutlandırdı. Haksız ve sudan bahanelerle Yalova İl Başkanı adayı olan Orhan Koçal’ı disipline vermişlerdi. İl Disiplin Kurulu hangi gerekçelerle (etki, baskı var mı, yok mu tam bilemem) kınama cezası verdi, aklım ermedi. Nihayet Yüksek Disiplin Kurulu ki, onlarda aklı ermemiş olacak, bu cezayı onaylamadılar ve verilen cezayı kaldırdılar. Bu olumlu bir gelişme. İl Örgütü açısından ibretle ders alınacak bir olay. Talimatlarla hareket etmenin partiye ve örgüte bir şey kazandıramayacağını anlamalılar. Bu tür davranışların partiye zarar verdiğini ve vereceğini bilmeliler. Dilerim bu konuda ve bundan sonraki benzer konularda demokratik görüş ve anlayışlardan sapmadan, partilileri ötekileştirip, ayrıştırmadan hareket ederler.

Tekrar tekrar vurguluyorum, Cumhuriyet Halk Partisi vesayet ve biatla büyüyecek, çoğalacak bir parti değildir. Yerelde ve genelde iktidar olmamız için yelpazeyi geniş tutup, tüm toplum katmanlarıyla kucaklaşmamız gerekiyor. Buna kafası basmayan varsa lütfen köşesine çekilsin. Gücümüzü demokratik yollarla göstermeliyiz. Her durumda sandık yöntemini kullanıp, halka bu güçle gitmeliyiz. O zaman göreceksiniz, yüzde yirmi, yirmi beşlik bir oranla değil, yüzde kırk, kırk beşlik bir oranla çoğalıp, büyüyeceğiz.

12 Şubat 2012 Pazar

Orhan Kocadağ: İL DİSİPLİN KURULU BAŞKANLIĞINA VERDİĞİM SAVUNMAM

Orhan Kocadağ: İL DİSİPLİN KURULU BAŞKANLIĞINA VERDİĞİM SAVUNMAM: CUMHURİYET HALK PARTİSİ YALOVA İL BAŞKANLIĞINA (İl Disiplin Kurulu Başkanlığı) ...

Orhan Kocadağ: Paşalar yerine maşalar...

Orhan Kocadağ: Paşalar yerine maşalar...: Gerçekler bazılarını acıtıyorsa bu iyi bir gelişme. Yazdıklarımdan ötürü, bakıyorum paşalar susuyor, maşalar konuşuyor veya konuşturuluyor. ...

BURSA 2. İDARE MAHKEMESİ YANITI

BURSA 2. İdare Mahkemesine yaptığım itiraz üzerine:

Yarım sayfa davanın özetinden sonra:

........Açıklanan nedenlerledavanın 2577 sayılı İdari Yargılama usulü Yasasının 15/1-a maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine, aşağıda dökümü yapılan yargılama giderlerinin davacı uzerinde kalmasına, posta gideri avansından artan kısmının isteği halinde davacıya iadesine, kararın tebliğ tarihini izliyen günden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay'a temiz yolu açık olmak üzere, 25.11.2011 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

      İMZA                               İMZA                                              İMZA

CHP Yüksek Disiplin Kurulunun itirazıma yanıtı

                                             K A R A R              Tarih: 26.12.2011

Yuksek disiplin kurulumuz aşağıda isimleri yazılı üyelerin katılımı ile Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı Orhan Eraslan Başkanlığında 26.12.2011 tarihinde Yüksek Disiplin Kurulu toplantı salonunda toplandı.

Yalova İli Merkez İlçe  üyesi Orhan Kocadağ hakında; Yalova İl Disiplin Kurulunca20.09.2011 gün ve2011/22 sayılı kararıyla CHP Tüzüğünün 70/C-a maddesi uyarınca verilen kınama cezasına karşı, disiplin sanığı tarafından yapılan itiraz üzerine, soruşturma ve kovuşturma dosyası getirilmiş olup, adı geçenin savunmasının alındığı görüldü. Dosyanın incelenmesinde; Disiplin sanığının Grup Başkan Vekili Sayın Muharrem İnce'ye basın yoluyla, pak çok kere eleştiri hududunu tecavüz eder şekilde hakarette bulunduğudavranışının eleştiriyle ve parti arkadaşlarıyla bir ilişkisi olmadığıgörüldü. Yüksek Disiplin Kurulumuzca mevcut deliller karşısında adı geçenin atılı disiplin suçunu işlediği hususunda tam bir vicdani kanı oluşmuş bulunmakla, Yalova İl Disiplin Kurulunca da yapılan herhangi bir usuli eksikliğe rastlanmamış ve disiplin cezası takdirinde de bir isabetsizlik görülmemiştir. Bu durum karşısında Yalova İl Disiplin Kurulu kararının onanması gerekir.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Dosya kapsamına,  tolanan delillere göre disiplin sanığı Orhan Kocadağ hakında; Yalova İl Disiplin Kurulunun 20.09.2011 gün, 2011/22 sayılı kararıyla verilen KINAMA cezası usul, yasa ve tüzük hükümlerine uygun olduğu ve taktirde de bir isabetsizlik olmadığından, ONANMASINA kartılanların oy birliği ile  kesin olarak karar verilmiştir.

Orhan  ERASLAN           Orhan AKBULUT        Selahattin ÖÇAL         Selçuk ERAKKUŞ
    YDK Başkanı                  YDK Başkan Yrd.       YDK Sekreteri            YDK Üyesi
      (İmza)                                   (İmza)                      (İmza)                        (İmza)

Mehmet BOZTAŞ            Kemal CENGİZOĞLU    Avni ÇELEBİ             Füsun GÖKÇEN
       Üye                                    Üye                              Üye                               Üye
    (İmza)                                (İmza)                           (İmza)                               (İmza)

                          VELHASIL  DAHA YEDİ ÜYENİN İMZASI DAHA MEVCUT OLUP ...............
Gelelim benim kararıma: Vicdanım bu karara kanaat getirmemiştir. Önce Nasrettin hocanın meşhur fıkrasını anlatmak istiyorum. Hocanın evine bir gün hırsız girmiş. Hocada şikayette bulunmak üzere karakola başvurmuş. Başlamışlar hocayı suçlamaya. Vay niye kapını kilitlemedin, yeterli önlemini almadın diye. Kadı huzuruna çıkarmışlar, orda da aynı durum, Hocayı suçlamalar devam etmiş. Hoca işin içinden çıkamayınca, en son feveran etmiş ve demiş ki Kadı Efendi hırsızın hiç mi suçu yok.

Gelelim benim davaya; birisi basın yoluyla naralar atıp, ''İRLANDALILARI PARTİDEN ATACAĞIM'' diyor, ona ses çıkaran yok. Eh nede olsa o milletvekili ve Grup Başkan vekili. Haspama yakışır misali, ne yapsa revadır. Kimine mübah, kimine günah. Ya bendeniz, sıradan bir parti üyesi. Anlayış buysa kabul etmiyorum ve feveranımda haklıyım. Gerisi önemli değil. Yalov'a da bu sıkıntıları yaşayanların vicdanını ve kanaatini soran yok.

SAVUNMAM



            CUMHURİYET HALK PARTİSİ
              YALOVA İL BAŞKANLIĞINA
               (İl Disiplin Kurulu Başkanlığı)
                                                                    YALOVA

İLGİ: 2011/2151 sayı ve 12/08/2011 tarihli, İl Disiplin Kurulu Başkanı Sayın Muzaffer YAZGAN imzalı yazınız hakkında:

15/08/2011 tarihinde, iadeli taahhütlü, ağzı açık zarf olarak adresime gönderilen, 25/06/2011 tarihinde yerel basında çıkan cevabi açıklamamla ilgili savunmam istenen yazınızı almış bulunmaktayım.

 Mahalli Basına 25/06/ 2011 tarihinde vermiş olduğum açıklama, seçimin hemen ertesinde üçüncü dönem yeniden seçilmiş bulunan Milletvekilimiz Sayın Muharrem İnce’nin ulusal ve yerel basında çıkan bir kısım partililerimiz hakkında ki o talihsiz ‘İrlandalılar’ benzetmesiyle ve suçlamaları ile ve yine ikinci sıra milletvekili adayımız Sayın Alaattin Fitoz’un yerel basında yapılan o suçlayıcı ve gerçeklerle alakası olmayan karalayıcı açıklamaları, yerel basına açıklama yapmama neden olmuştur.

Mahalli basına yaptığım açıklamam, aynı kanalları kullanarak, yapılan suçlamalara yanıt vermemden ibarettir.Yani basın yoluyla yapılan suçlama ve karalamalara ben de basın yoluyla cevap verdim. Birilerine mubah sayılan yol, diğerlerine günah mı sayılıyor.  Bu açıklamalarımda hakaret içerikli hiçbir durum olmamıştır. Böyle bir konu olmuş olsaydı hakkımda dava açarlardı. Kimseye hakaret etmediğim gibi, etmem de söz konusu değildir, olamaz da. Açıklamalarım bir durum saptamasından ibarettir.

Ayrıca muhtarlarla ilgili gösterdiğim örnek, bir hakaret içermemektedir. Muhtarlık küçümsenen bir makam değildir. Bence Cumhurbaşkanından sonra gelen bir ulvi makamdır. Bir köy ve mahallede muhtarlık seçimlerinde o bölgenin en çok sevilen, çalışkan, becerikli kişileri seçilir. Benim oradaki kastım, Sayın Muharrem İnce’nin kendi köyünden almış olduğu düşük oy oranını belirtmekdir.

Bir yerde yazdıklarımla, sayın milletvekilimizin hedefine ulaşması için, uyulması ve davranması gereken tutuma dikkat çekmekti. Genel başkanlığa adayım diyen birinin partilileri ve halkı ile daha uyumlu ve sevecen davranması, kırıcı olmamasına dikkat çekmekti.

Eleştiri partimizde her üyenin hakkıdır. Ben eleştirileri aynı yöntemle yanıtladım. Cumhuriyet Halk Partisi şahıs, zümre ve dikta partisi değildir. Bu parti Cumhuriyeti kurmuş, ve demokrasinin temelini atmış, laik, sosyal ve ilerici bir partidir. Sultaya giden tüm yolların bu partide tıkalı olması gerekir. Cumhuriyet Halk Partisi tabusal zihniyete karşı duran ve tabuları yıkan bir partidir. Doğrular takdir, elbette ki yanlışlar da tenkit edilecektir. Dikensiz gül bahçesi olmaz. Partimizde biat kültürü de yoktur. Dolayısıyla doğru mecrada eleştiri herkesin hakkıdır.

Kaldı ki, Sayın Alaattin Fitoz’un bir mahalli gazetemizde aday adayları ve istifa eden yöneticiler hakkında ki haksız ve acımasız eleştirilerine ses çıkaran yoktur. Ayrıca sayın milletvekilimiz Muharrem İnce partili bazı kişiler hakkında gerek basın yoluyla ve gerek toplantı ve sohbetlerinde hakarete varan söylemlerde bulunması hoş mu karşılanıyor yoksa?

Hiçbir zaman, hiçbir yerde partimize ve partililerimize zarar verecek davranış ve söylemlerde bulunmadım. Bazıları yerel basına verdiğim açıklamayı biraz sert görebilirler. Ama hakaret bulmaları söz konusu olamaz.

2003 yılının Ocak ayında, parti binamızda bir gece vakti yapılan gizli bir toplantıyı anlatmak istiyorum. Bunu şimdiye kadar anlatmış değilim. O dönem belli bir süre tepkisel olarak partimden bir grup arkadaşlarla istifam bu olay yüzündendir.

2002 Milletvekili seçimlerinden birkaç ay sonrasıydı. Ben o dönem Merkez İlçe Yönetim kurulu üyelerinden biriydim. Avukat Sayın İrfan Tunçel de Merkez İlçe Başkanıydı.  Sayın Muharrem İnce de yeni seçilmiş milletvekilimizdi. Bir akşam vakti saymanımız olan Hakkı Coşkun parti binamızın önünden geçerken ışıkları yanar buluyor. Biri ışıkları açık bırakmış düşüncesiyle, anahtarıyla kapıyı açıp içeri girerken, toplantı salonundan gelen sesler duyuyor. İçeri girmeden kulak misafiri oluyor. İl ve Merkez İlçe yönetiminden içerde 6 veya 7 kişi var. Sayın Milletvekilimiz şöyle konuşuyormuş:

‘‘Önümüzde yerel yönetim seçimleri var. Merkez İlçe yönetimi şu an Doğuluların ve Alevilerin elinde. Onlardan almazsak adaylarımızı belirlemekte güçlük çekeriz.’’ Hakkı Coşkun bu sözleri duyduktan ve kimlerin katıldığını gördükten sonra dışarı çıkıyor. İkinci günü beni arayıp, durumu anlattı. İkimiz İrfan Beye giderek durumu bildirdik. Bu durum karşısında ne yapmamız gerekir teatisinde bulunduk. Bir gün sonra da merkez ilçe yönetiminden bu toplantıya katılan bir arkadaşımızdan öğrenip, teyit ettikten sonra, İl Başkanımız rahmetli Yaşar Hanıma giderek, bu konuyla ilgili Sayın Milletvekilimizden toplantı talebinde bulunduk. Bir Cumartesi akşamı, parti binası toplantı salonunda randevu verildi ve toplandık. Merkez İlçe Başkanı İrfan Bey toplantıya katılmadı. Aralarının iyi olmadığı gerekçesiyle topu bana attı. Biz, beş Doğulu ve Alevi arkadaş katıldık. Arzu edildiği takdirde bu arkadaşların isimlerini verebilirim. İl Başkanımız rahmetli Yaşar Hanım da o toplantıda bulundu. O güne kadar hiç dikkatimi çekmemişti ve aklımızın ucundan da geçmiyordu. Meğer merkez ilçe yönetiminin altısı Doğulu ve beşimiz de Aleviyiz. CHP’liysek ve sosyal demokratsak bölgecilik ve mezhepçilik niye. Konuyu gündeme getirip, masaya yatırınca, ‘‘ Ben milletvekiliyim, her şeyi yaparım’’ hitamlarında bulunup, bizlere doğru dürüst konuşma hakkı bile vermedi. Biz de topluca toplantıyı terk ettik. Bir kişi hariç, hepsi bugün hayatta ve partimizin üyeleri. Rahmetli Yaşar Hanım’ın ricası üzerine ve partimiz zarar görmesin düşüncesiyle şikâyetten vazgeçtik. Sonuç, bir süre sonra görevden alındık.

Tüm yaşamım boyunca şimdiye kadar kendimce hep doğruları savundum ve doğrunun yanında olmaya özen gösterdim. İdealim, ulusumuzun tümüne, ülkemize hizmet etmektir. Yaşamımın sonuna kadar da buna devam etmektir emelim.

Savunmam şimdilik bundan ibarettir. Gereğini bilgilerinize arz ederim.
                                                                            22/08/2011

                                                                      Orhan KOCADAĞ
ADRES: Rüstempaşa Mahallesi
                Geziyolu Sokak NO:19/3
                                          YALOVA




10 Kasım 2011 Perşembe

ATATÜRK

                             O’NU ANARKEN
                      Bugün On Kasım
                      Elde mi hüzünlenmemek
                      Sormuş ölmeden az önce
                      ''Saat kaç çocuk'' diye
                      O hep yarıştı zamana karşı
                      Kazandı hep en önde yarışı
                      Sığdırdı kısacık ömrüne
                      Asırlık kazanımlar, zaferler
                      En doğruyu o söyledi
                      En iyisini o yaptı
                      En zoru o başardı
                      Gelmedi daha böylesi dünyaya
                      Ben, biz, bizler ne yaptık
                      Geçirdik zamanı hoyratça
                      Anlamadık onu
                      Sessiz kalarak gericiliğe
                      Sinsice oyulurken attığı temeller
                      Geçerken aymazlık tünelinden
                      Soruyorum şimdi; saat kaç?
                                                         10.11.2006
                                                         Orhan KOCADAĞ










7 Kasım 2011 Pazartesi

Orhan Kocadağ: Paşalar yerine maşalar...

Orhan Kocadağ: Paşalar yerine maşalar...: Gerçekler bazılarını acıtıyorsa bu iyi bir gelişme. Yazdıklarımdan ötürü, bakıyorum paşalar susuyor, maşalar konuşuyor veya konuşturuluyor. ...

Bursa Bölge İdare Mahkemesine başvuru dilekçem.



YALOVA NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ

ELİYLE SUNULMAK ÜZERE

BURSA NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞINA


DAVACI       :   Orhan KOCADAĞ

ADRESİ        :   Rüstem paşa mah. Gezi sok. No:19/3             Merkez – YALOVA

DAVALI       :   Yalova CHP İL ÖRGÜTÜ ve CHP İL BAŞKANLIĞI

ADRESİ        :   Huzur sokak İsmet Acar caddesi- Yalova CHP il  binası   YALOVA

DAVA KONUSU :  Yalova CHP İL Örgütün tarafından, 20.09.2011 tarih ve 22 sayılı Disiplin kuruluna sevk kararı ve bu soruşturma sonucu ortaya çıkan  13.10.2011 tarihli, 2011/1236 sayılı KINAMA CEZASININ iptaline yönelik dava dilekçemdir.


AÇIKLAMALARIM:

1-     )  Yalova millet vekili seçilen sayın Muharrem İNCE, Yalova’daki tüm CHP üyelerini incitecek, yaralayacak, üyeler arasında  bölünme ve ikilik yaratacak, akıl almaz açıklamalar yapmış ve bu açıklamalarını tüm  ülkemiz, ulusal ve yerel basından, sözlü veya yazılı olarak izlemiş, dinlemiş ve okumak zorunda kalmıştır. 15 Haziran 2011 tarihli, basın toplantısı sonrasında kamuyla paylaşılan bu konuşmalar hakkında, Yalova il ya da ilçe örgütümüz bir karar alır ve o tür konuşma ve basın beyanatları hakkında,  hiçbir tedbir alınmadığına tanık oldum.

2-     )   12 Haziran 2011 genel seçimlerinde, Yalova CHP millet vekili 2. sıra adayımız sayın Alaattin  Fitoz, 24.06.2011 tarihinde, yazılı ve yerel  görsel   basın organlarına inanılmaz incitici, kamuyu yanıltıcı ve bir önceki il ve ilçe CHP Yalova teşkilatımızı yaralayıcı-aşağılayıcı açıklamalarda bulunduğuna tanık olduk.


3-     )  Bilinçli ve sorumluluk sahibi, onlarca yıllık bir CHP üyesi olarak, bu iki basın açıklamalarından sonra, hem parti tüzüğümüze hem üyelik kurallarına hem Türkiye CHP hükmi şahsiyetine zarar verici bu tür gelişmelerin, önlenmesi yönünde,  bir partili  olarak, şahsi  husumete yol açmayacak şekilde, ben de yazılı basın yoluyla, YALOVA yerel haber gazetesinde bir köşe yazısı paylaştım. 25 Haziran 2011 tarihli Yalova gazetesinin 4. sayfasında sağ üst sütunda, bu köşe yazım aynen yayınlanmıştır. Yazımın içeriğinden de anlaşılacağı üzerine, asla partimin hükmi şahsiyetine, parti tüzüğümüze ya da yönetmeliklere zarar verecek bir yazı olmamıştır. Sadece, uygunsuz basın açıklamalarında bulunan Muharrem İnce (seçilmiş vekilimiz) ve Alaattin Fitoz (seçilememiş 2. sıra vekil adayımız) ve onların izlediği yolu takip edecek diğer parti üyelerimizin aynı yönde hata yapmamalarını, herkesin eğer varsa, geçmişte ya da yakın tarihte, haksız ya da uygunsuz davranışlarını masaya yatırmalarını ve partiye daha fazla zarar vermemelerini temenni ettiğim yazım, ekte sunulmuştur.

4-     )  Yapılan uygunsuz beyanlar hakkında,  asıl soruşturma başlatılması gerekiyorken, haksız ve hukuka aykırı şekilde tarafıma başlatılan disiplin soruşturması hakkında süresinde ve usulüne uygun şekilde yazılı olarak 3 sayfa halinde savunmamı ilgili kuruma teslim ettim.  Parti tüzüğümüzün 70/c bendi-a fıkrası gibi anlamsız bir maddeye dayandırılarak,  13.10.2011 tarih ve 1236 sayılı kararla tarafıma KINAMA CEZASI verilmesi uygun görülmüştür. Bu karar, PTT yoluyla 17.10.2011 tarihinde adi tebligat yoluyla adresime tebliğ edilmiştir.


5-     )  Tarafıma yapılan bu haksız ve hukuka aykırıca, parti tüzüğüne aykırı şekilde verilen kınama  cezasının iptali davası açmak zorunluluğum doğmuştur.


HUKUKİ NEDEN  : İdare Hukuku, İ.Y.U.K., Anayasa hukuku, Siyasal Partiler Tüzüğü ve AİH Sözleşmesinin, ifade özgürlüğü kısmını düzenleyen maddeler, AİHM Karar ve içtihatlarımız

DELİLLERİM         :  Her tür yazılı ve sözlü deliallerle birlikte, YALOVA HAYAT gazetesinin 15.06.2011 tarihli manşeti (Muharrem İnce tarafından yapılan, “İRLANDALI’LARI  TEMİZLEYECEĞİZ” ektedir. 24.06.2011 tarihli YALOVA HAYAT gazetesinin manşeti  “FİTOZ’DAN CHP GERÇEKLERİ!” ve “CHP’NİN AĞABEYİ KONUŞTU” yazısı ve iç sayfadaki, tüm sayfayı kaplayan uygunsuz basın açıklamaları kopyalarından birer nüsha sunulmuştur. Ayrıca, kendi ismimle yazdığı 25.06.2011 tarihli Yalova haber gazetesinin 4. sayfasında yayınlanan, makalemin gazete kopyası ekte sunulmuştur. Tarafıma gönderilen disiplin soruşturması emrine karşılık yapmış olduğum 3 sayfalık savunma yazımın bir örneği ektedir. Tarafıma gönderilen 12.08.2011 tarih/2151 sayılı savunma isteğini içeren yazının bir kopyası ektedir.  Yaptığım savunma sonrasında 13.10.2011 tarih ve 1236 sayılı KINAMA CEZASI içeren yazı tebligatının bir kopyası ekte sunulmuştur.

SONUÇ VE İSTEM   : Yukarıda izah etmeye çalıştığım nedenlerle, her tür iptal sebebinin re’sen dikkate alınarak, dosyaya sunduğum örnek delil kopyaları, savunma yazım, gazete örnekleri, göz önüne alınarak, tarafıma gönderilen KINAMA CEZASI hakkında yaptığım itirazın kabul edilerek, iptaline karar verilmesini sayın mahkeme başkanlığından ve değerli mahkeme heyetinden saygı ile arz ve talep ediyorum.
     Saygılar sunuyorum. 21.10.2011

                                                                        İptal Davası Açan Davacı

                                                                        Orhan  KOCADAĞ

CHP Yüksek Disiplin Kurulu Başkanlığına başvuru dilekçem.




                 CUMHURİYET HALK PARTİSİ
              YÜKSEK DİSİPLİN KURULU BAŞKANLIĞINA

                                                                      ANKARA

Ben 1949 doğumlu, emekli Sağlık Memuru, Cumhuriyet Halk Partisi üyesi, Yalova milletvekili aday adaylarından Orhan Kocadağ’ım.

Ekte dökümanlarını sunduğum nedenlerle Yola İl Disiplin Kurulu, Tüzüğümüzün 70. maddesinin © bendini (a) fıkrasına göre, ekte sunduğum yazı ile bana KINAMA CEZASI vermişlerdir. Parti yararını zedeleyici yayın ve propaganda yapmadığım, aksine bu maddeye göre yayım ve beyanatlarda bulunanlar hakkında, aynı araçlarla yanıt vermemden ibarettir.

Böyle bir cezayı hak etmediğimi ve bu cezanın Yüksek Disiplin Kurulunuzca, ekteki belgeler değerlendirilerek kaldırılmasına yüksek müsaadelerinizi saygılarımla arz ederim. 22.10.2011

NOT: Yazının bana tebligat tarihi 15 Ekim 2011 Cumartesi.
as

                                                                          Orhan Kocadağ
ADRES:
Rüstempaşa Mah. Geziyolu Sokak
NO: 19/3
                                   YALOVA

        
             

Hakketmediğim bu cezaya itirazım.

CHP Yalova İl Disiplin Kurulunca bana verilen bu kınama cezasını hakketmediğimi düşünerek, 1) CHP Yüksek Disiplin Kuruluna, 2) Bursa Bölge İdare Mahkemesine gerekli belgeleri dosya haline getirerek baş vurdum.

Sonucunu blogumda yayımlıyarak, sizlerle paylaşacağım.

Her şeyden önce basın yoluyla partiye zarar veren ve tüzüğün 70. maddesinin belirtilen bent ve fıkrasına göre suç işleyenlere, aynı yöntemle yanıt vermişimdir. Yazım ve savunmam okunduğunda, bilakis parti ilke ve hedeflerini koruma emelim söz konusudur. Hata ve yanlış yapan kişilerin haksızlıklarını yüzlerine vurmuşumdur.Umarım haklılığım kanıtlanacaktır.

İl Disiplin Kurulunun hakkımdaki kararı.

Hakkımda açılan disiplin kovuşturmasının tarafıma iletilen sonucunu aşağıya aktarıyorum.


                                          CUMHURİYET HALK PARTİSİ
                                              YALOVA İL BAŞKANLIĞI

    Sayı : 2011/1236                                                                                    13/10/2011


    Sayın Orhan KOCADAĞ



     Hakkınızda ki disiplin kovuşturması tamamlanmış olup, disiplin kurulumuzun 20/09/2011 tarih ve 22 karar
     ile, parti tüzüğümüzün 70. maddesinin C nendinin A fıkrasına göre, (parti yararını zedeleyici yayınlar ve
     propaganda yapmak) suçundan kınama cezası verilmesine oy birliği ile karar verilmiştir.
     Bilgilrinizi rica ederiz.


                                                                                                       Muzaffer YAZGAN
                                                                                                       İl Disiplin Krl. Başk.
                                                                                                           İMZA


(İadeli olarak adresime 13.10.2011 tarihinde postalanmıştır.)

6 Ekim 2011 Perşembe

HAYATA YOLCULUK

        

                  Van’a geldik dokuz yüz altmışlarda
                  Dört koldan yurdun
                  Hayata başladı yolculuk Van’dan
                  Sağlık okuduk dört yılda
                  Bir yuva sıcaklığında
                  Kardeş olduk sarıldık
Dört koldan kucak kucak
Donandık bilgilerle
Dört çekerek kolejde
Van’dan çıktık yola
Dağıldık dört bir yana
İl, ilçe, bucak
Çalıştık ocak ocak yurda
Hizmet verdik, dert dinledik
Melhem olduk yaralara
Geldiğince elden
Başardık hayatı
Çalıştık onurla, gururla
Örnek olduk her yerde
Gösterildik parmakla
Geldik bugünlere
Döküle dökule
Kırk küsur yılda
Kimimiz baba olduk
Kimimiz dede
Ölenlere rahmet
Kalanlara selam olsun.
            
                        Orhan Kocadağ
                           1970 mezunu


24 Ağustos 2011 Çarşamba

İL DİSİPLİN KURULU BAŞKANLIĞINA VERDİĞİM SAVUNMAM



            CUMHURİYET HALK PARTİSİ
              YALOVA İL BAŞKANLIĞINA
               (İl Disiplin Kurulu Başkanlığı)
                                                                    YALOVA

İLGİ: 2011/2151 sayı ve 12/08/2011 tarihli, İl Disiplin Kurulu Başkanı Sayın Muzaffer YAZGAN imzalı yazınız hakkında:

15/08/2011 tarihinde, iadeli taahhütlü, ağzı açık zarf olarak adresime gönderilen, 25/06/2011 tarihinde yerel basında çıkan cevabi açıklamamla ilgili savunmam istenen yazınızı almış bulunmaktayım.

 Mahalli Basına 25/06/ 2011 tarihinde vermiş olduğum açıklama, seçimin hemen ertesinde üçüncü dönem yeniden seçilmiş bulunan Milletvekilimiz Sayın Muharrem İnce’nin ulusal ve yerel basında çıkan bir kısım partililerimiz hakkında ki o talihsiz ‘İrlandalılar’ benzetmesiyle ve suçlamaları ile ve yine ikinci sıra milletvekili adayımız Sayın Alaattin Fitoz’un yerel basında yapılan o suçlayıcı ve gerçeklerle alakası olmayan karalayıcı açıklamaları, yerel basına açıklama yapmama neden olmuştur.

Mahalli basına yaptığım açıklamam, aynı kanalları kullanarak, yapılan suçlamalara yanıt vermemden ibarettir.Yani basın yoluyla yapılan suçlama ve karalamalara ben de basın yoluyla cevap verdim. Birilerine mubah sayılan yol, diğerlerine günah mı sayılıyor.  Bu açıklamalarımda hakaret içerikli hiçbir durum olmamıştır. Böyle bir konu olmuş olsaydı hakkımda dava açarlardı. Kimseye hakaret etmediğim gibi, etmem de söz konusu değildir, olamaz da. Açıklamalarım bir durum saptamasından ibarettir.

Ayrıca muhtarlarla ilgili gösterdiğim örnek, bir hakaret içermemektedir. Muhtarlık küçümsenen bir makam değildir. Bence Cumhurbaşkanından sonra gelen bir ulvi makamdır. Bir köy ve mahallede muhtarlık seçimlerinde o bölgenin en çok sevilen, çalışkan, becerikli kişileri seçilir. Benim oradaki kastım, Sayın Muharrem İnce’nin kendi köyünden almış olduğu düşük oy oranını belirtmekdir.

Bir yerde yazdıklarımla, sayın milletvekilimizin hedefine ulaşması için, uyulması ve davranması gereken tutuma dikkat çekmekti. Genel başkanlığa adayım diyen birinin partilileri ve halkı ile daha uyumlu ve sevecen davranması, kırıcı olmamasına dikkat çekmekti.

Eleştiri partimizde her üyenin hakkıdır. Ben eleştirileri aynı yöntemle yanıtladım. Cumhuriyet Halk Partisi şahıs, zümre ve dikta partisi değildir. Bu parti Cumhuriyeti kurmuş, ve demokrasinin temelini atmış, laik, sosyal ve ilerici bir partidir. Sultaya giden tüm yolların bu partide tıkalı olması gerekir. Cumhuriyet Halk Partisi tabusal zihniyete karşı duran ve tabuları yıkan bir partidir. Doğrular takdir, elbette ki yanlışlar da tenkit edilecektir. Dikensiz gül bahçesi olmaz. Partimizde biat kültürü de yoktur. Dolayısıyla doğru mecrada eleştiri herkesin hakkıdır.

Kaldı ki, Sayın Alaattin Fitoz’un bir mahalli gazetemizde aday adayları ve istifa eden yöneticiler hakkında ki haksız ve acımasız eleştirilerine ses çıkaran yoktur. Ayrıca sayın milletvekilimiz Muharrem İnce partili bazı kişiler hakkında gerek basın yoluyla ve gerek toplantı ve sohbetlerinde hakarete varan söylemlerde bulunması hoş mu karşılanıyor yoksa?

Hiçbir zaman, hiçbir yerde partimize ve partililerimize zarar verecek davranış ve söylemlerde bulunmadım. Bazıları yerel basına verdiğim açıklamayı biraz sert görebilirler. Ama hakaret bulmaları söz konusu olamaz.

2003 yılının Ocak ayında, parti binamızda bir gece vakti yapılan gizli bir toplantıyı anlatmak istiyorum. Bunu şimdiye kadar anlatmış değilim. O dönem belli bir süre tepkisel olarak partimden bir grup arkadaşlarla istifam bu olay yüzündendir.

2002 Milletvekili seçimlerinden birkaç ay sonrasıydı. Ben o dönem Merkez İlçe Yönetim kurulu üyelerinden biriydim. Avukat Sayın İrfan Tunçel de Merkez İlçe Başkanıydı.  Sayın Muharrem İnce de yeni seçilmiş milletvekilimizdi. Bir akşam vakti saymanımız olan Hakkı Coşkun parti binamızın önünden geçerken ışıkları yanar buluyor. Biri ışıkları açık bırakmış düşüncesiyle, anahtarıyla kapıyı açıp içeri girerken, toplantı salonundan gelen sesler duyuyor. İçeri girmeden kulak misafiri oluyor. İl ve Merkez İlçe yönetiminden içerde 6 veya 7 kişi var. Sayın Milletvekilimiz şöyle konuşuyormuş:

‘‘Önümüzde yerel yönetim seçimleri var. Merkez İlçe yönetimi şu an Doğuluların ve Alevilerin elinde. Onlardan almazsak adaylarımızı belirlemekte güçlük çekeriz.’’ Hakkı Coşkun bu sözleri duyduktan ve kimlerin katıldığını gördükten sonra dışarı çıkıyor. İkinci günü beni arayıp, durumu anlattı. İkimiz İrfan Beye giderek durumu bildirdik. Bu durum karşısında ne yapmamız gerekir teatisinde bulunduk. Bir gün sonra da merkez ilçe yönetiminden bu toplantıya katılan bir arkadaşımızdan öğrenip, teyit ettikten sonra, İl Başkanımız rahmetli Yaşar Hanıma giderek, bu konuyla ilgili Sayın Milletvekilimizden toplantı talebinde bulunduk. Bir Cumartesi akşamı, parti binası toplantı salonunda randevu verildi ve toplandık. Merkez İlçe Başkanı İrfan Bey toplantıya katılmadı. Aralarının iyi olmadığı gerekçesiyle topu bana attı. Biz, beş Doğulu ve Alevi arkadaş katıldık. Arzu edildiği takdirde bu arkadaşların isimlerini verebilirim. İl Başkanımız rahmetli Yaşar Hanım da o toplantıda bulundu. O güne kadar hiç dikkatimi çekmemişti ve aklımızın ucundan da geçmiyordu. Meğer merkez ilçe yönetiminin altısı Doğulu ve beşimiz de Aleviyiz. CHP’liysek ve sosyal demokratsak bölgecilik ve mezhepçilik niye. Konuyu gündeme getirip, masaya yatırınca, ‘‘ Ben milletvekiliyim, her şeyi yaparım’’ hitamlarında bulunup, bizlere doğru dürüst konuşma hakkı bile vermedi. Biz de topluca toplantıyı terk ettik. Bir kişi hariç, hepsi bugün hayatta ve partimizin üyeleri. Rahmetli Yaşar Hanım’ın ricası üzerine ve partimiz zarar görmesin düşüncesiyle şikâyetten vazgeçtik. Sonuç, bir süre sonra görevden alındık.

Tüm yaşamım boyunca şimdiye kadar kendimce hep doğruları savundum ve doğrunun yanında olmaya özen gösterdim. İdealim, ulusumuzun tümüne, ülkemize hizmet etmektir. Yaşamımın sonuna kadar da buna devam etmektir emelim.

Savunmam şimdilik bundan ibarettir. Gereğini bilgilerinize arz ederim.
                                                                            22/08/2011

                                                                      Orhan KOCADAĞ
ADRES: Rüstempaşa Mahallesi
                Geziyolu Sokak NO:19/3
                                          YALOVA




Hakkımda soruşturma

Seçimin hemen sonrası miletvekilimiz Sayın Muharrem İnce'nin bana ve bazı partililere yönelik basın yoluyla yaptığı ''İrlandalılar'' benzetme ve eleştirilerine ve yine ikinci sıra miletvekili adayımız Sayın Alaattin Fitoz'un da bir mahali gazetede aday adayları ile yönetimden istifa eden eski yönetici arkadaşlara yönelik yaptığı haksız ve yalan hitamlarına, yine aynı yötemle, yani basın yoluyla verdiğim yanıt ve eleştiri beyleri çileden çıkarmış. Beni ve sekiz partili arkadaşları disipline vermişler. O açıklamamı merak edenler blgumda görebilirler.

12/08/2011 trihli ve 2011/2151 sayılı ve İl Disiplin Kurulu Başkanı imzalı, iadeli ve taahütlü, ağzı açık zarfla adresime postalamışlar.CHP Tüzüğünün 70. maddesi gereği disiplin kovuşturmasına karar vermişler. Konu ile ilgili 15 gün içinde yazılı veya sözlü savunmamı istemişler. Aslında 70. maddede onlarca bent halinde muhtelif  disiplin suçları içermektedir. O bendi belirtmemişler. Ben o bendi bildiğim için. iş uzamasın ve onlara kolaylık olsun diye, savunmamı yazılı olarak hazırlayıp, kısa sürede verdim.

Blogumda bir sonra ki yazım savunmamla ilgilidir. Merak edenlerin merakına sunular. Sonucunu sizlerle paylaşacağim.